Mesaj Sayısı : 159 Puan : 438 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 14/06/24 Nerden : Isparta
Konu: Counter-Strike Efsanesi - Belgesel ve Metin Ptsi Tem. 15, 2024 2:01 am
Counter-Strike, dünyanın en çok bilinen ve oynanan çok oyunculu FPS oyunlarından biri olduğu için nasıl bir oyun olduğunu, nasıl oynandığını anlatmanın pek bir anlamı yok. Bu yüzden bu videonun amacı bir oyunu incelemekten çok, oyun teknolojisinin nereden nereye geldiğini masaya yatırabiliriz ancak. Çünkü bu oyun tam olarak bunu yaptı, yani teknolojiye direkt olarak yön verdi.
Counter-Strike’ın Türkçe’si Karşı Saldırı demek. Tabiki hiç kimse oyunların isimlerini Türkçe söylemez. Biz ona kısaca KANTIR deriz.
Counter Strike ilk olarak 1999 yılında Half-Life teknolojisi üzerine inşa edilmiş bir mod olarak geliştirildi. Daha sonra Valve tarafından oyunun fikri mülkiyeti satın alındı. Oyunun ilk sürümü olan Beta 1.0 versiyonu, sunduğu yetersiz içerik ile bile çığır açan bir başarı sağlamak için fazlasıyla yeterliydi.
En efsane ve kült FPS oyunlarından biri olan Half-Life’ın tek oyuncu moduna kıyasla çok oyunculu modu o kadarda iyi değildi. oyun yapımcıları multiplayer’a o kadar da özen göstermemişti. Ama ilginç bir şekilde çok oyunculu modu da çok sevilmişti. Özellikle internet kafelerde takılanlar LAN ağ bağlantısı üzerinden arkadaşlarıyla bu oyunu oynayarak rekabet ettiler ve eğlendiler. Hatta bu yüzden çoğu kişi half-life’ın bir hikayesi olduğunu bilmezdi bile. Ta ki eve bilgisayar alana kadar. Çünkü kantırın yüklemesi ilk başlarda biraz karışık ve teferruatlıydı. Çünkü önce half-Life’ı kurmanız gerekiyordu, counter strike’ı ise half-life’ın üzerine mod olarak yüklemeniz gerekiyordu. O yıllarda steam diye bir şey yoktu. Valve, yaptığı oyunları Sierra ismindeki dağıtım firmasıyla yayınlıyordu. Yani counter strike, hl.exe dosyası ile çalışıyordu. Mod seçim menüsünden diğer modlara da geçiş yapabilirsiniz. Hatta Counter-Strike ilk olarak piyasaya sürüldüğünde adı Half-Life: Counter-Strike olacaktı, sonrasında, oyunun kendi başına güçlü bir kimliği oluşunca bundan vazgeçildi. Counter aslında Half-Life Multiplayer’in daha da geliştirilmiş bir versiyonuydu. Çünkü orijinal Half-Life multiplayeri çok daha dengesiz ve aşırı ve abartılıydı. Counter ise gerçek silahların kullanıldığı taktilsel bir nişancılık oyunuydu. O yıllarda Valve’nin en büyük problemi yaptığı oyunları dağıtmaktı. Bu yüzden Sierra gibi distribütör oyun dağıtım şirketleri ile anlaşması gerekiyordu. Bu şirketler hiç oyun yapmadığı halde, oyun yapımcılarının oyunlarını satarak para kazanıyordu. Örneğin Half-Life 2’yi de EA Games dağıtıyordu. Steam’den önce Half-Life ve Counter Strike’ı oynamak için Sierra’ya ait olan WON ağı kullanılıyordu. WON arayüzü aslında şimdiki arayüzden çok daha güzel ve estetiktir. 2004’te WON sistemi kapatıldıktan sonra Valve oyunlarının tüm online sistemleri Steam’e aktarıldı ve 1.5 sürümün yerini 1.6 aldı.
1.5 ve 1.6 sürüm denildiği zaman çoğu kişi bunu Counter Strike’a has bir şey olduğunu sanar ancak bu Half-Life’ın multiplayeri ve Team Fortress1, Day of Defeat gibi diğer Valve oyunları için de geçerliydi. Çünkü 1.5 versiyon Sierra’ya ait WON arayüzünü kullanır, 1.6 ise Steam tabanlı yeni sistemdir. Yani steam ilk başlarda bir oyun satış platformu değil de sadece Counter-Strike 1.6 için oluşturulmuş basit bir portal ağından ibaretti. Oyunlar sürekli güncelleme alıyor ve bu sayede oyuncular kolaylıkla güncellemelere erişmenin yeni yolu steamden geçiyordu. İlk başlarda, sadece Valve’in oyunları yayınlanıyordu ve platform sadece oyun güncellemelerini yüklemeye yarıyor, hile yapan oyunculara manuel olarak bir ekip tarafından müdahale ediliyordu. O yıllar evde internet bağlantısı Amerika’da bile yaygın değildi, halkın sadece %20’sinin evinde internet bağlantısı vardı. Bu yüzden steam ilk başlarda pekte tutmadı. Hatta çoğu kişi unutulup gideceğini söylüyordu. Çünkü yavaş indirme hızları, hantal arayüzü ve sık sık çökmeler ve donmalar yaşanıyordu. Ancak yapılan bir takım anketlere göre kullanıcıların %75’inin evlerine hızlı internet bağlantısı bağlatmaya olumlu baktığı ortaya çıktı bu sayede Valve oyun içeriklerini doğrudan internet bağlantısıyla daha hızlı sunabilecekleri bir sistem kurabileceklerini fark etti.
Valve bu özelliklere sahip bir istemci oluşturmak için Microsoft, Yahoo! ve RealNetworks dahil olmak üzere birçok şirkete başvurdular, ancak reddedildiler. Bu yüzden 2002 yılında "Grid" ve "Gazelle" kod adını kullanarak kendi ağ platformlarını geliştirmeye başladılar. Counter Strike ve Half-Life 2'nin piyasaya sürülmesi, tartışmasız bir şekilde Steam'in bugünlere gelmesinin asıl nedenidir ve oyunun vitrindeki hakimiyeti bunu yansıtmaktadır. Çünkü Half-Life 2’yi bir mağazadan kutulu satın almış olsanız bile Steam'e kaydolmanız gerekiyordu. Half-Life 2 dünyanın en çok merak edilen oyunlarından biri olduğu için Steam milyonlarca üye kazandı. Half-Life 2’nın bu başarısından sonra dünyadaki tüm geliştiriciler ve yayıncılar, Steam'in video oyunlarına yön verebileceğini anlamış oldular. Ve böylece yeni bir oyun mağazası doğmuş oldu. Steam’den sonra Valve, Sierra ile olan bağlarını kopardı ve WON serverları kapandı. Tüm oyunlar sadece steam üzerinden oynanacak hale getirildi.
Bir zamanlar Valve’e destek vermeyen Microsoft büyük bir pişmanlık yaşadı. Steam’den esinlenerek kendi Game for Windows Live sistemini çıkardı. Ancak bu sistem oyun tarihinin en başarısız uygulamalarından biri oldu. Steam’in başarısından sonra tüm oyun firmaları kendi launcherlarını yapmaya çalıştı ancak hiç biri steam kadar başarılı olamadı. Bir zamanlar Valve’nin en büyük sorunu yaptıkları oyunlarını dağıtmak ve pazarlamaktı ve oyun dağıtım şirketleri hem oyunun yapımına hiç katkı sağlamadan, satış karlarına büyük oranda ortak oluyor hem de oyunun içeriğine karışıyordu. Bu Valve gibi bir oyun ekibi için aşılması gereken bir sorundu. Valve bu şirketlerden çok çekti, Şimdi ise Valve dağıtım şirketlerinden intikamını aldı ve kendisi bir dağıtım şirketi haline gelip sektörü domine ederek tekel oldu. Steam yüzünden tüm dağıtım şirketleri battı ve tüm oyun hepsi Steam’in önünde diz çöküyor.
Steam Türkçe buhar demek demektir. Logosundaki sembolü de tıpkı sanayi devrimini başlatıp dünyayı kökünden değiştiren buhar makinelerinden esinleniyor. Valve’in steam’i de tıpkı oyun endüstrisinde böyle bir sanayi devrimi yaratmıştır. İsmi de bu anlama gelir. Gözlerini aç Zihnini aç Artık Valve bir oyun geliştiricisinden çok bir platform ve donanım üreticisi haline geldi. Sonunda Valve bir zamanlar küçük ama saygın bir oyun geliştiricisiyken şimdi oyun dünyasının imparatoru oldu desek yanlış olmaz.
Counter Strike’ı anlatırken Steam’den bahsetmesek olmazdı çünkü hepsinin kaderi birbirine bağlı. Çünkü Counter-Strike ve Steam arasındaki bağlantıyı göz önünde bulundurmadan oyunun gelişimi ve başarısı tam olarak anlatılamaz.
Counter-Strike ve Steam'in başarısının, kesinlikle oyun endüstrisinde devrim niteliğinde bir etkiye sahip olmuş ve oyun dünyasında önemli bir yer edinmiştir. Bu etkiler teknolojik ve sosyal değişimlere liderlik etmiş ve oyunları daha erişilebilir, sosyal ve eğlenceli hale getirmiştir. Ve oyun 20 yıldan fazla süredir popülerliğini koruyarak oyun dünyasında hala etkisini sürdürmektedir.
Counter Strike’a geri dönecek olursak:
Oyunun bu kadar yükselişi ve çok beğenilmesi eşi benzeri görülmemiş bir şeydi ve büyük bir potansiyel vaat ediyordu. Bu yüzden geliştiriciler daha da fazlasını yapmak için fırsatları değerlendirmek istiyordu. Bu yüzden yeni bir Counter oyunu geliştirmek için Ritual, Gearbox, Turtle Rock ekipleri de yapıma dahil oldu.
Böylece 2004 yılında serinin devamı ve geliştirilmiş bir revizyon sürümü olan Counter-Strike: Condition Zero’yu çıkardılar. Bu oyunda eski sürümlerdeki ve half-life 1’in goldsrc motorunu kullanıyordu ancak daha gelişmiş bir versiyonuydu. Condition Zero’nun yapılış amaçlarından biri de daha önce online FPS oyunları oynamamış kişileri Counter’a çekmek olduğu için bir tek oyunculu hikaye modu içeriyordu. Tıpkı Half-Life oyunları gibi hikayeli bir oynayışa sahip olan bu Counter oyununda terörle mücadele kuvvetlerinin bir askeri olarak oynuyoruz.
Görevlerden bazıları ise teröristlerin kontrolündeki bir Orta Doğu şehrinde bir helikopter kazasından sağ çıkmak, Kuzey Kutbunda Rusya’ya ait kayıp bir nükleer silahı ele geçirmek veya Columbia'daki uyuşturucu laboratuvarlarını yok etmek yer alıyor. Oyunu oynarken oldukça dikkatli olmanız lazım. Geçtiğiniz HER köşeyi kontrol etmeniz gerekir, çünkü kontrol etmeden dümdüz koşarsanız, bir düşmanın orada sessizce durup sizi arkadan pala bıçaklarıyla sırtınızdan bıçaklar, bombalı bir tuzağa basarsınız. Yada karşınızda size doğru koşan bir canlı bomba bir anda oyunda başarısız olmanız ile sonuçlanır.
Condition Zero’nun 2001, 2002 gibi çıkması gerekiyordu. Maalesef oyunun yapımı oldukça gecikmişti. Çünkü Aynı zamanda 2004’te Half-Life yani source motoru çıktı. 2004 oyun grafiklerinin büyük oranda geliştiği bir yıldı bu yüzden goldsrsc motoru modası geçmiş demode grafikler sunuyordu. Counter Strike Source’da aynı yılda çıkınca Condition Zero geri plana düştü.
Aslında oldukça klişe bir oyun olmuş. Yine de Counter-Strike'ı seviyorsanız ve HalfLife- tarzı hikayeli oyunları seviyorsanız yine de bir şans vermeye, denemeye değer.
Counter-Strike: Condition Zero Deleted Scenes’in ilk bölümünde tıpkı Half-Life Opposing Force’un ilk bölümüne benzer şekilde helikopterde başlıyoruz. Görev yerimize giderken bir roket saldırına uğruyoruz ve helikopter düşüyor ancak sağ kurtularak savaşa başlıyor. Kuzey Afrika ve Ortadoğuda bulunan bu şehir tamamen Guerrilla Warfare teröristlerinin kontrolüne geçmiş. Karşımıza çıkan teröristleri öldürüyoruz ve bizim gibi mahsur kalmış bir delta force keşkin nişancısı arkadaşımızı kurtarıp bölgeyi terk ediyoruz. Bu bölüme aslında Dust isimli haritalarının arka sokakları diyebiliriz. 2. Bölümde ise Filipinlerde bulunan teröristlerin eğitim kampına gizlice sızma görevindeyiz. Görevimiz teröristlerin kaçırdığı bir Alman vatandaşı rehineyi kurtarmak. Eğer fark edilirsek teröristler, rehineleri infaz ediyor. Bu yüzden dikkatli olmanız lazım. Rehineleri kurtarıp güvenli bölgeye taşıyarak çıkarma botlarına binip gidiyoruz. 3. Bölümde Bize brifing veren subay tarafından Kuzey Doğu Rusya’da eski bir Roket istasyonu tesisinden son 24 saattir haber alınamadığını ve aktifleştirildiğini söylüyor. Normalde soğuk savaş bittikten sonra ülkelerin nükleer silahların azaltılması hakkında antlaşma imzalanmıştı. Sonra tesis bir takım teröristler tarafından ele geçirmiş olduğu söyleniyor ve bu örgütün Phoenix Connexion ve Arctic Avengers olduğunu öğreniyoruz. Roketleri silahsızlandırmak için Rus Özel Kuvvetleri Spetznas askerleri ile birlikte müttefik olarak onlarla savaşıyoruz ve teröristlerden biri nükleer silahı fırlatmaya çalışırken ona engel oluyoruz. Bu bölüm bir nükleer tesis olduğu için Black Mesa’ya da oldukça benziyor.
4. Bölüm’de Letonya’nın Ventspils kentindeki polis merkezinin 3. Katında SAS ekibi liderimizden bir nükleer silahın şehirdeki bir depoda bulunduğuna dair doğrulanmamış söylentiler olduğunu ve teröristlerin gerçekten böyle bir bombaya sahip olup olmadığından emin olana kadar operasyon düzenleyemeyeceklerini söylüyor. Bu bölümde de gizli ilerlemek gerekiyor, nükleer silahı bulup fotoğrafını çekmemiz lazım. Nükleer silahın varlığı doğrulandıktan sonra SAS ekibimiz tam güçle operasyona geliyor. Ancak bomba Arctic terörist lideri tarafından kaçırılıyor. Uzun bir kovalamacadan sonra, lider, nükleer silahı terk edilmiş eski bir kiliseye yerleşiyor ve bombayı kuruyor. Bizim görevimiz de lideri ve diğer teröristleri öldürmek ve patlamadan önce nükleer bombayı etkisiz hale getirmek. Yine klasik bir counter strike görevi. Yalnız bir dakika. Bu görev aynı Opposing Force’daki bomba imha etme bölümüne benziyor. Acaba Counter Strike, Opposing Force’dan esinlenmiş bir mod olabilir mi? 5. Bölümde ise Kolombiya’daki bir uyuşturucu laboratuvarına baskın düzenliyoruz. Son derece tehlikeli ve örgütlü bir uyuşturucu karteli, Kolombiya ormanlarındaki kamplarında bir saldırı hazırlığındalar ve iki siyasi rehineyi ellerinde tutuyorlar. Görev oldukça basit rehineleri kurtarıp, teröristleri öldürmek ve tüm uyuşturucu üretim ekipmanlarını ve laboratuvarlarını yok etmek. Sonrasında öğreniyoruz ki bu uyuşturucu karteli de Guerrilla Warfare tarafından destekleniyormuş.
6. Görevde İtalya Venedikteyiz. Biz burayı oldukça tarihi, turistik ve romantik bir şehir olarak bilsekte, eski güzel zamanlarından eser kalmamış ve şehirde Ortabatı Milisleri ismindeki hükümet karşıtı örgüt, şehirdeki faaliyetlerini son derece arttırmış durumda. Ortabatı Milisleri yani Midwest Militia örgütü 1994’te gerçekten yaşanmış Branch Davidians olarak bilinen dini külte ait bir çiftliğe FBI tarafından yapılan baskında çıkan Waco Kuşatmasında çıkan çatışmalarda 76 kişi ölümünden sonra devletten intikam almak için kuruldu. İlginç bir şekilde bu örgüt önceki ve sonraki oyunlarda karşımıza çıkmıyor. Bu sefer teröristlere biz pusu kuruyoruz ve köprüden geçen konvoya roket atarak operasyona başlıyoruz ve kurşun geçirmez camların arkasına saklanan örgüt liderine suikast yapıyoruz.
7. Bölümde Kuzey Buz Denizinde yine Rusya’ya ait nükleer buzkıran gemisine intikal ediyoruz. Arctic örgütü tarafından kaçırılan geminin rotası Norveç’in Vardo kentine doğru yönelmişti. Ancak bu gemiyi limana yanaştırmak için değil direkt şehre çarpmak için sürülüyor. Eğerki bu çarpışma gerçekleşirse, reaktörler patlayacak ve nükleer sızıntılardan dolayı büyük kayıplara neden olacaktı. Görevimiz bu saldırıyı engellemek için gemiyi durdurdurmak.
8. Bölümde Arjantin’in Puerto Iguazu ormanlarındaki bir madencilik tesisinin yakınında birliğimizden bir helikopter rutin eğitim sırasında gerillalar tarafından vuruldu. Görevimiz enkazı bulmak ve hayatta kalanları kurtarmak. Ancak helikopter pilotları, teröristler tarafından maden sahasında rehin alındı. Görüyoruz ki bu Gerilla Warfare örgütü dünyanın her yerine yayılmış ve her yerinde eylemlerini sürdürüyor.
9. Bölüm diğer Counter görevlerine benzemiyor. Bu sefer Japonya Tokyo’dayız ve görevimiz Japon mafyası Yakuzalarla savaşıp Anime kızlarını kurtarmak. Şaka değil gerçekten de Yakuzaların kaçırdığı 2 kız öğrenciyi kurtarmak. Oyundaki Japon teröristler Yakuza olarak geçsede Aum Shinrikyo terör örgütünden de esinlenmeler vardır. Bu örgüt sonraki oyunlarda gelecekti ancak sonra iptal edildi. 1995 yılında Tokyo metrosunda sarin gazıyla yaptığı saldırıda 12 kişinin ölmesiyle tanındı ve Japonya’da 9000, dünyada ise 40 bin üyesi olduğu tahmin ediliyor. Örgüt üyeleri Amerika ile Japonya’nın girişeceği üçüncü dünya savaşı ile dünyanın sonunun, geleceğine inanırlar.
10. Bölüm’de Kaliforniya'nın Modesto banliyösündeyiz ve yine uyuşturucu kartellerinin peşindeyiz. Ama bu sefer müşteri kılığında elimizde bir çanta parayla kartelle görüşüyoruz. Görevimiz uyuşturucu baronu Musa Sepulveda'yı ölü ya da diri olarak yakalamak. Tam barona çantadaki paraları gösterirken içeri bir flaş bombası gelir ve baskın başlar.
11. Bölüm Alamo oldukça ilginç bir bölüm. Çünkü diğer bölümlerin aksine Boshistan Yipiti diye gerçekte olmayan kurgusal bir mekanda geçiyor. Kurgusal olduğu için bazı sözlük yazarları Boşhistanın Türkiye’de geçebileceği ihtimalinden bahsetse de oyunun haritasına baktığımızda konum işaretini Tunus/Libya taraflarında olduğunu görüyoruz. Amerikan Büyükelçiliği personeli Elite Crew isimli terörist grup tarafından kaçırılıyor. Ve yerel halk bu terör örgütüne sempati duyuyor. Bu da bölgede büyük bir Amerikan düşmanlığı olduğu anlamına gelir. Görevimiz kaçırılan ve rehin alınan elçilik personelini kurtarmak.
12. son bölümde. Kuzey İrlanda’da şehrin göbeğinde Ortabatı milisleri yine eylem yapıyor. Teröristler bir gökdelene nükleer ve c4 bombası kurmuş. Görevimiz imha etmek. Ama bu kolay değil çünkü teröristler karşımıza çok güçlü bir askeri güçle geliyor. Büyük makineli silahlar, ve helikopterlerle saldırıyorlar. Artık bu sefer örgüt liderini öldürmemiz gerekiyor ve böylece oyunun ana hikayeside bitmiş oluyor.
Ana hikaye bitse de 6 adet ek bölüm daha var. Bunlardan birincisi ise yine Tokyo’da bulunan Metro istasyonunda bir patlama meydana geldiği ihbarı üzerine müdahale etmemiz gerekiyor. Diğer bölümde ise Miami’de banka soygununa müdahale ediyoruz. Daha sonraki bölümde ise Türkmenistan’da Elite Crew ila savaşıyoruz. Ondan sonra tekrar Japonya’da bir çete liderini yakalıyoruz, Osaka şehrinde bir tarikat savaşında sivilleri kurtarıyoruz ve ardından Irak’ta Elite Crew’in yapacağı bir kimyasal saldırıyı engellememiz gerekiyor.
Condition Zero’nun Deleted Scenes bölümleri bu kadardı. Bazı mod yapımcıları ise gamebanana gibi sitelerde terörist olarak oynadığımız ve antilere misilleme yaptığımız hikayeli bölümler de yapmış. Onları da deneyebiliriz. Her ne kadar çok oyunculu oyunlarda teröristleri oynasakta tek kişilik oyunlarda bunu göremeyiz. Çünkü hikayeli oyunlarda teröristlerin kahramanlaştırılması gibi algılar oluşabilir. Ancak counter oyunlarında teröristlere baktığımızda antilere kıyasla daha fazla çeşit ve özgünlük görüyoruz. Her örgütün kendine has bir siyasi ideolojisi, amacı, dini, giyim tarzı varken antiler sadece terörle mücadele eden asker, polis, jandarma, komandolar, özel harekat ve özel kuvvetlerden oluşan kolluk kuvveti yada askeri güç olarak oynarız. Antiler sadece hükümet için savaşılar ve tek amacı asayişi sağlamak ve teröristleri engellemektir. Peki bir insan neden terörist olur? Teröristler inançlarını, düşüncelerini yaymak veya desteklemek için şiddetli ve radikal eylemler yaparlar. Yoksulluk, işsizlik ve ekonomik eşitsizlik gibi sosyo-ekonomik sorunlar, terörist örgütlere katılmak için kişileri motive edebilir. Terörist gruplar, kişileri radikalleşmeye teşvik edecek propaganda demagoji ve her türlü beyin yıkama teknikleri kullanabilirler.
Radikalleşen ideolojiler, fanatizm, farklı dini inançlar ve onların farklı yorumlar, kişileri terörist gruplara katılmaya teşvik edebilir. Bazı kişiler, toplumda dışlanmış hissetme, ayrımcılığa uğrama veya ezilen azınlık olarak algılanma gibi nedenlerle terörist gruplara katılabilir. Çoğu zaman da bu dini veya etnik farklılıklar, toprak ve kaynak talepleri, kendi adalet veya bağımsızlık vizyonuna göre talepler gibi çeşitli nedenlere dayanır. Yani bu etnik azınlıklar, ezilmiş olduklarına inandıkları için pozitif ayrımcılık isterler ve istedikleri verilmezse zorbaca silahlı direniş başlatırlar. Hedeflerine ulaşmak için korku ve dehşet yaratmayı amaçlayarak sivilleri ve masum insanları hedef alarak toplumda korku ve kaos yaratırlar. Bu yüzden toplum ve güvenlik için ciddi bir büyük tehdit oluştururlar. Saldırılarını önceden tahmin etmek ve önlem almak genellikle zordur çünkü teröristler sıklıkla gizli ve planlı bir şekilde hareket ederler. Peki Counter Strike’ın bunlarla ne ilgisi var diyecek olursanız? Aslında hiçbir ilgisi yok. Sadece teröristleri ve amaçlarını daha iyi tanımak için, gerçek hayattaki teröristleri de kısaca inceledik. Az sonra de oyundaki teröristleri de inceleyeceğiz ve gerçektekilerle kıyaslama yapabiliriz. Oyundaki teröristler genellikle gerçek dünyadaki örgütlerinden ve savaşlardan esinlenerek veya hayal gücü ile tasarlanmıştır. Haritalar, oyunda teröristler ve terörle mücadele birimleri arasında çatışma sahneleri ve askeri unsurlar gerçek dünya olaylarına dayalı değildir ve hayali savaş alanlarında geçer. Counter Strike hayali senaryolar üzerine kurulu bir rekabetçi nişancı oyunudur ve gerçek dünya ülkeleri veya bölgeleri ile ilgili politik veya toplumsal mesajlar içermez. Oyunun yayınlanma amacı oyunun taktiksel ve eğlenceli oynanışına odaklanılır. Oyunun bu kadar başarılı olmasının nedenlerinden biri de zaten budur. Gerçek savaşlara çok benzemesi.
Şiddet kullanarak büyük kayıplara ve yıkımlara neden olurlar. Yaptıkları saldırılar, can kayıpları, yaralanmaya, psikolojik travmalara, paranoyaya ve ekonomik zararlara neden olabilir. Ayrıca toplumda güvensizlik ve kargaşaya yol açabilir, sosyal ve siyasi istikrarsızlığa sebep olabilir. Bu ideolojiler, şiddetin kullanılmasını, şiddet içeren eylemleri veya aşırılığı savunan görüşleri içerir.
Tüm bunların sebepleri radikalleşmedir. Radikalleşen fikirler, toplumda ayrışmaya, şiddete ve terörizme yol açabilir. Radikalleşmeyi önlemek için eğitim, bilinçlendirme ve toplumsal farkındalık önemlidir. Ayrıca, ekonomik ve sosyal adaletin sağlanması, iletişim ve diyalog kurma, hoşgörü ve empati gibi değerlerin teşvik edilmesi radikalleşmeyi azaltmaya yardımcı olabilir. Ancak bazen bunlar da yetersiz kalır.
Bazen şiddete karşı en iyi çözüm daha çok şiddettir. Teröre terörle, savaşa savaşla karşılık vermek, işte buna anti terörizm denir. Çünkü teröristler ellerine birazcık güç geçince tamamen insanlıktan çıkmış, canavarlaşmış, sadist kitlelere dönüşürler. Onlar ne empatiden, ne diyalogtan ne de uzlaşmadan anlarlar. Zaten onların istediklerini yaparsanız teröre boyun eğmiş olursunuz ve daha fazlasını isterler. Bu yüzden onlarla tam güçle mücadele edilmelidir. Eğer bir ülkenin teröristlerle savaşacak kadar güçlü ordusu yoksa o ülke tamamen yaşanılmaz bir distopya cehennemi haline gelir.
Terör kelimesi ilk defa Fransız Devrimi zamanında kullanılmaya başlansada dünyanın en eski teröristleri Hasan Sabbah liderliğindeki Haşaşiler örgütüdür. 9 Eylül saldırılarından sonra dünyanın en büyük gündemi olmuştur. Terör örgütleri en çok barış zamanında siviller tarafından kurulur. Bir hükümeti ve toplumu taleplerini kabul etmeye zorlamak için asimetrik bir savaş biçimini taktik olarak kullanırlar. Yuval Harari, modern devletlerin barışçıllığının, onları ilkel devletlere göre terörizme karşı paradoksal olarak daha savunmasız hale getirdiğini savunur.
İnsanları bu örgütlere katılmaya ve savaşmaya ikna eden şey “Vision of fredoom” Yani özgürlük vizyonudur. Ve teröristler kandırma ve propagadanda sanatının inceliklerini ustaca kullanırlar ve kendilerini kurtarıcı olarak imgelerler ve savaşlarını bir kurtuluş mücadelesi olarak lanse ederler. İkna yöntemlerinden biri de komplo teorileridir. Devlet sizi eziyor, sömürüyor, baskılıyor, yok etmek istiyor diyerek yandaş toplamaya çalışırlar. Örneğin PKK'nın kadın militanları. Bu tip belgeseller tüm dünyada artık çok popüler. Filmdeki kadınlar, gerilla olmaktan öte, sanki seyahate çıkan ve mutluluktan “ölen” bir kadın imgesini yansıtıyorlar. Gülümseyen yüzler, mutlu bakışlar ve masum görüntüler… Gözü rahatsız eden hiçbir imge yok. Üstlerindeki yeşil renkli askeri elbiseler ve omuzlarındaki silahlar bile bu gerçeği değiştirmiyor! Belgeselde PKKlı kadınların “özgürlük misyonu”ndan bahsediliyor. Sanırsınız dünyayı kurtarmaya gelen dişi ilahlar. Kürtleri baskıdan, feodaliteden ve işgalden kurtarmaya gelen dişi havariler! Kurtarıcı melekler! Bir militana neden örgüte katıldın diye sorulduğunda, Türk toplumu kadınlara istediği özgürlüğü vermiyor. Gerilla kadınlar dağlarda özgürce yaşayan ve halkı için mücadele eden insanlar. Onlar gibi olmak istedim. Türkiye, kadınlara özgürlük vermediği için özgürlük için dağa çıkıyor! Bir kadının özgür olması için evi, aileyi ve anne olmayı reddederek dağa çıkmaları gerektiğini söylüyor. 22 yaşında, Van'da mühendislik eğitimini bırakıp dağa çıkan bir kadının cevabı bu. Gerçekten de terör örgütleri propaganda yapma konusunda çok başarılı oluyor ve gücünü bu propagandalardan alıyor. Örgütün liderleri de militanlarını ikna etme konusunda o kadar başarılı ki üyelerini adeta kendin taptırıyor, onun için canını feda edecek hale getiriyor. Özellikle toplumdan dışlanmış, kimsesiz, parasız ve zor durumda insanları seçerek onlara el uzatarak yardım ediyormuş gibi görünerek kendilerine bağımlı hale getirerek sorgusuz sualsiz koşulsuz itaat ve sadakatle kendilerine bağlıyorlar ve tüm teröristler için hayat sanki “iyi ile kötünün savaşı” gibi ve kendilerini "iyi" tarafta sanıyorlar, sonrada şehirlerde bombalı saldırılar düzenleyerek masum insanları katlediyorlar. Ancak bazı kişiler bu ve bu tip oyunları kötü niyetli olarak kendilerine karşı hedef aldığını iddia ediyor. Ancak bu iddialar tamamen bilgisizlikten kaynaklıdır, bu tip konulardan bahsedenler hayatlarında bir kere bile oyun oynamamış ve hatta oyun karşıtı insanlardır. Sırf oyundaki hikaye Arap ülkesinde geçiyor ve etrafta arapça yazılar yazıyor diye bir oyunu islam karşıtı islamofobik olarak etiketleyecek kadar cahiller. Bunlar oyun oynayan kitleyi 80'ler ataricilerindeki okulu asıp parayı jetona yatıran kitleden ibaret sanıyorlar.
Counter Strike’ın islam düşmanlığı yaptığı iddiası, tamamen dünyadan bir haber cahil ve paranoyak boomer kitlenin bir tarafından uydurmasıdır. Örneğin Türkiye’de oldukça popüler ve yetkin bir haber ajansı Counter Strike oyunundaki teröristlerin ölürken Allahu ekber ve la ilahe illalah diye bağırarak saldırdığını hiç çekinmeden söyleyebiliyor. Halbuki bu haber gerçek olsa bile zaten ortadoğu’da Allahuekber diye bağırarak bombalı eylem yapan milyonlarca terörist var. Yani gerçekten böyle olsaydı oyun sadece daha gerçekçi olurdu.
Ama Valve asla yaptığı oyunlarda insanları kırıp üzecek böyle politik ve küçümseyici söylemleri oyunlarına koymaz. Bunlar ise 8 bitlik en ilkel oyunlardan biri olan Pac-man'ı bile kendilerine karşı bir tehdit unsuru olarak görebilecek kadar paranoyaklar. Çünkü onların kültüründe oyun oynamak diye bir şey yok. İstiyorlar ki gençler televizyonda sadece pembe dizi izlesin. Çocuğum islam düşmanı bir oyun olan Counter Strike oynarsa dinden çıkıp ateist satanist olur mu diye kaygı duyan ebeveyn mantığıyla haber yapıyorlar. Yani bu şekilde düşünen kişilere oyunfobik desek yanlış olmaz. Bunlara kalsa steam’de yasaklansın derler.
Neymiş? Pacman aslında Müslüman kadınları kovalama oyunuymuş. 1982’de çıkan Pac-Man’in çizgi filminde ve serinin sonraki çıkan oyunlarda görüyoruz ki, Pac-man bir aile babasıdır. Başka kadınların peşinde koşmaz. Karısı ve çocukları vardır ve eve ekmek getirmek için noktaları yiyor, bazen meyveler yiyor ve yaşadığı mahalleyi tıpkı teröristler gibi kötü niyetli hayaletlerden temizliyor.
Bu hayaletlerin çoğu kadın bile değil. İçlerinde 5 hayaletten sadece 1 kadın var ve o da Müslüman değil. Dinsiz de değil. Çünkü böylesine 2 boyutlu bir evrende din referansı aranmaz. Aramakta ahmaklıktır. Çünkü oyunda öyle bir karakter yok! Pac-man tüm oyunların atasıdır ve counter strike’ın en ilkel hali gibidir. Haritada koşuyoruz, kırmızı noktayı yiyerek silahlanıyoruz ve haritayı zorba hayaletleri defediyoruz. Ama kırmızı noktayı yiyemezsek, hayaletler bizi yiyor.
Neymiş Guitar Hero oyununda şarkıcılar yerde Allah yazılı zeminin üstüne basarak dans ediyorlarmış ve İslama saygısızlık yapıyorlarmış. Oysa biraz dikkatli baksalar görecekler ki o sembol Arapça Allah değil, Yunanca astroloji başak burcu sembolü olan virgo sembolüdür. Allah’ı değil Elinde bir başak demeti taşıyan bereket tanrıçasını sembolize eder. O zaman bu oyuna İslam karşıtı değil, Yunan mitolojisi karşıtı oyun diyebiliriz. Çünkü virgoya basıyor. Eğer gerçekten islam karşıtı bir oyun oynamak istiyorsanız Stronghold Crusader oyununu deneyebilirsiniz. Çünkü oyunda Haçlı ordusunu yönetip, Selahattin Eyyübi’nin Kudüsü fethetmesini engelleyebilirsiniz. Yada Selahattin Eyyübi’nin ordusunu oynayıp, Küdüsü fethedebilirsiniz. Yani Hilal ile Haçlının savaşı. Tabi bunu islam karşıtlığından değil, tarihi bir olayı anlattığı için oyunun konusu böyle. Oyunun ilerleyişi oyuncunun insiyatifine verilmiş. Hem böyle oyunlar tarihi öğrenmenize yardımcı olur.
Bu tip haberleri yayanlar bir kekin yada meyvenin üstünde gördüğü çeşitli şekilleri Allah yazısına benzetip, bunu ilahi bir mesaj olarak algılayan kişiler, oyunlarda da başak burcunu görünce Allah sanıyor. Bu haberleri yayanlarda, oyun oynamanın haram ve günah olduğu algısı yaymak isteyen terör odaklarıdır. Çünkü istiyorlar ki gençler oyun oynamasın, bilim, teknoloji, sanat, kültürle ilgilenmesin, bir hobisi uğraşı olmasın ve hep cahil kalsın. Cahil kalsın ki böyle terör ideolojilerini onlara daha rahat empoze edilsin isterler. Bu tip haberleri yayanlar da bu tip haber kanallarıdır, hangi terör örgütüne ait bir kanal olduğunu söylemeye gerek bile yok. Kanalları kapatılmış olsa da hala fikirleri internetin cahil koridorlarında dolaşıyor ve milyonlarca etkileşim alıyorlar.
Halbuki biz Half-Life oynayıp evinde kuantum deneyleri yapan bir nesil inşa ediyoruz. Aslında bu tip haber kanalları için yayınlanan haberin doğruluğu onlar için önemli değildir. Onların tek derdi, insanların hassasiyet duyduğu konulara parmak basarak reyting kasmak. 3 kuruşluk Reyting için oyun yapımcılarına hatta o oyunu sevenlere her türlü iftirayı da atabilirler.
İslam dünyadaki en doğru, en güzel, en ahlaklı, hak dini olabilir. Bunu kabul edebiliriz ve saygı duymalıyız. Ancak bu hak din bile birtakım kötü niyetli cemaatler tarafından radikalleştiği zaman bir şekilde terörize olabiliyor. Suç İslam’da değil radikalizmde. Hristiyan ve Budist terör örgütleri de var. Yeter ki benim gibi düşünmeyen ölsün mantığıyla radikal fikirler filizlensin. Radikal fikirler terörize olmaya her zaman meyillidir.
Komünizm bile ilk başlarda 1800’lü yıllarda sanayi devriminin başladığı ingilterede sadece işçi haklarını savunan bir felsefeydi. Ama bu ideoloji yüzünden milyarlarca insan öldü.
PKK’da Çin’deki Mao’nun yaptığı devrimi kürtlerle yapmayı amaçlayarak kurulmuştu. Türkiye’ye gelmiş geçmiş tüm sol gruplar maocudur. Zaten Mao’nun Guerrilla Warfare isminde bir kitabı vardır ki, Counter’daki örgütte ismini buradan almıştır. Sun Tzu nasıl savaş sanatının kitabını yazmışsa, Mao’da terörün kitabını öyle yazmıştır.
Ancak Mao Kızıl Terör taktiğini uygulayarak Çin’deki tüm Milliyetçi ve Kapitalistleri, Taywan’a kadar süpürdü ve Koca Çin’i ele geçirdi. Fidel Castro ve Che bu kitaptaki taktikleri uygulayarak Küba’da büyük bir devrim yaptı. Bu tip saldırılar Uzakdoğuda yada Güney Amerika’da başarılı olabilir ama Türkiye’de Mao’nun izinden gidenler asla bir başarı elde edememiştir. 50 yıldır Türkiye’den 1 karış bile toprak alamadılar. Çünkü Türkiye’de hep anti-teröristler kazandı ve hep te kazanacak.
Karl Marx birazcık vicdanlı bir insansa, bu felsefenin böyle katliamlara sebep olacağını bilse o kitapları yazmazdı. Hz. Muhammed bile İslamın bu terör örgütlerinin elinde oyuncak olacağını tahmin edebilseydi, dinini kimseye anlatmaz, yaymaz ve kendi içinde içinde yaşardı. İslam diye bir din hiç olmasaydı, Ortadoğuda başka bir felsefe çıkar yine terörize olurlardı. Çünkü bu insanlar en ufak bir olayda terörize olup, içsavaş çıkarmaya meyillidirler. Bu onların kanında var. Onlar kendilerini bu şekilde ifade ediyorlar, başka bir iletişim dili bilmezler. Ortadoğuda kimin silah gücü yüksekse onun dediği olur ve herkes ona saygı duyar. Teröristler de Bombalı eylem yaparak kahraman olacaklarına inanıyorlar. Bir dine inanıyorsa cennete gitmek için, inanmıyorsa unutulmaz olmak, tarihe geçmek ve bir iz bırakmak için ölümü yücelterek, canlı bomba ile kendilerini patlatmanın yapılabilecek en erdemli davranış olacağına öylesine inanırılmış, zavallı insansı varlıklar. Adamın biri çıksa ben mehdiyim hepinizi kurtaracağım dese inanacak yüzlerce insan var. Bunlar hemen silahlanıp silahlı eylemler yapabilir. Terör örgütü kurmak çok kolay, cesaretiniz varsa, yeter ki çevrenizde size inanacak cahil insanlar bulun. Ancak bir gece ansızın anti teröristler evinize baskın operasyonu yapabilir. Çünkü terör güçlendikçe, terörle mücadele de o denli gelişiyor.
Batı dünyasında, İslam’ın bir terör dini olduğu algısı yaygınlaşıyor olabilir. Ama daha önce de söylediğimiz gibi buradaki mesele din değil, çünkü terör her zaman güçlü duygulara hitap eder ve dinde güçlü bir duygudur. “İslam terör dinidir” demek tamamen cahilce ve önyargılı bir yaklaşımdır. Ancak bu dini kullanarak güç kazanan yüzlerce terör örgütleri olduğu gerçeğini değiştirmiyor. 15 Temmuz’da bunu birinci elden tanıklık ederek gördük. Ve bu olay Türk toplumunun ruh sağlığının kitlesel olarak bozulmasına neden oldu. Tabi ne iyiki bu terörü de durduracak anti-teröristler çıktı ki ülke kurtuldu.
Şimdiye kadar yapılan pek çok oyunda her milletten düşmanlarlarla ordularla yapılan savaşlar konu alınıyor. Half-Life’ın kendi hikayesinde bizzat Amerikan askerlerini öldürüyoruz, Call of Duty gibi oyunlarda Rusları, Japonları, İngilizleri pek çok milletten insanları öldürüyoruz. O milletten olanlar sesini çıkartmıyor da İki arap teröristi öldürünce adı islam düşmanlığına çıkıyor. Bizde on yıllardır yaptılan tarih konulu filmlerde ve dizilerde hıristiyanlık karşıtı propaganda yapılıyor, adamların bir teki çıkıp da bir şey dedi mi? yok. Çünkü Avrupalılar ve Amerikalılar kendileri Hristiyan oldukları halde Hristiyanlığın eline güç geçtiğinde dünya küre ve dönüyor diyenleri öldüren bir zihniyet olduğunu biliyor. Gerçekten islam karşıtı bir oyun varsa bunlar zaten günümüzde oyun endüstrisinde yer edinemez. Onlar da kimsenin oynamadığı, birkaç trolün yayınladığı basit flash oyunlarından ibaret. Terörizm yüzyıllardır var olan bir şey, bilgisayar yokken de vardı, varken de devam ediyor, ileride de devam edecek. Çünkü terörün arkasında yatan düşünce "yav bilgisayarda savaşmak adam öldürmek ne eğlenceliydi dur bir de gerçekte deneyeyim nasıl oluyor" değil. Terörün arkasından çıkar elde eden daha büyük bir güç vardır. Teröristleri finanse edenler, destekleyenler ve dini kullanarak kandıranlar. Çocuklarına yeterli ilgi ve şefkat göstermeyen ebeveynler, çocuklarının başına kötü bir olay geldiğinde oyunları suçluyor. Tabiki hastalık seviyesinde bütün sorumluluklarından kaçmak için aşırı oyun oynayanlar var ve bu tehlikeli bir durum. Ama bunun suçlusu oyunlar değildir. Ki şiddet içeren oyunların, oyuncuları şiddete yönelttiği iddiası da doğru değil. Tam tersi oyunlar şiddeti azaltıyor. Yapılan araştırmalara göre oyunların beynin bazi fonksiyonlarini iyilestirdigi, analitik dusunme yetenegini arttirdigi, hizli dusunme / karar verme gibi özellikleri geliştirdi tespit edildi. Hatta Portal gibi zeka gerektiren bir oyun oynayan oyuncunun beyindeki gri maddenin artışına sebebiyet verdiği ispatlanmıştır.
En son blackline tarafından Cuma Tem. 19, 2024 5:02 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
blackline Admin
Mesaj Sayısı : 159 Puan : 438 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 14/06/24 Nerden : Isparta
Terör konusunu da yeterince incelediğimize göre Counter Strike dünyasını artık anlayabiliriz.
Bu şimdiye kadar yaptığımız en politik ve tarihi video oldu. Ama aslında amaç bu değildi. Çünkü Counter oyunu bu terör savaşlarının sadece estetik ve görsel yanını kopyalar. Başarısını da buna borçludur. Bu yüzden her türlü siyasi yönelimlerden muaftır. Oyun tıpkı oyuncak askerlerle oynamaktan farksızdır. Terör konusunu incelediğimize göre asıl konumuza geri dönelim
Yani Counter strike global offensive. Yani CS Go
Türkçe Küresel Taarruz demektir. Hidden Path eskiden mobil oyun tarzında basit Defense Grid isminde kule savunma oyunları yapan küçük ve bağımsız bir stüdyoydu. Daha önce böyle bir FPS oyunu projesinde yer almamıştı. Valve'nin Hidden Path Entertainment ekibine sipariş üzerine yaptırdığı CSGO 2010 yılında geliştirilmeye başlandı ve 2012’de çıkış yaptı. CSGO’nun aslında ilk yapılma amaçlarından biri Playstation 3, Xbox 360 ve PC arasında multiplatform olarak oynatabilmek için yapılmıştı. Hidden Path oyunu konsol oyuncuları için ulaşılabilir hale getirme konusunda takdire şayan bir iş çıkardı. Ancak ne yazıkki counter bir PC oyunu ve konsolda oynamaya uygun değil maalesef.
Zaten ilk çıktığında adeta CS Source’un konsol için yapılmış versiyonu gibiydi. Satın alma menüsünün çember şeklinde olmasının sebebi de gamepad ile kullanmak içindir mesela. Grafikleri CS Source’un birazcık daha makyajlı halinden farksızdı. Bu yüzden Counter-Strike: Source'a çok fazla benzediği için çok eleştirilmişti. Tıpkı CS 1.6 ile CZ arasındaki fark gibiydi yani. Ancak counter source’un motoru Half-Life 2 grafiklerine denk ise Global Ofensive’inki ise Half Life2 : Episode 2, Portal 2 ve Left4dead 2 ile denk sayılır. Cs source’un fizikleri csgo ve cs2’den bile daha iyiydi. Çünkü direkt half-life 2 altyapısını kullanıyordu. Örneğin oyuna Molotof kokteyli diye bir şey getirmişler direkt left 4 dead’deki molotofun aynısını kopyalayıp yapıştırmışlar resmen. Zaten Valve’in en başarısız projeleri, bir oyunu kendi değil de başkalarına yaptırdığı oyunlar oluyor genelde. Silah sesleri bile eski oyunlarla aynıydı. Hatta Galil’de dürbün bile vardı. Ancak baktılar ki gamepad ile konsolda counter oynamak pek akıl işi değil ve tüm platformlara aynı anda güncelleme ve bakım yapmak firmayı gereksiz masrafa sokuyor. Onlar da oyunu sadece PC’ye odaklamaya karar verdiler. Aslında 2012 zamanlarında PC oyunculuğu neredeyse ölmek üzereydi. Tüm büyük oyun şirketleri bilgisayar platformunu esgeçiyor ve sadece konsollara oyun çıkarıyordu. Hatta bu durum sırf Valve’i konsol için bir counter oyunu yapmaya itmiş bile olabilir. PC oyunculuğu neredeyse ölüyordu. Dijital oyun dağıtımını geniş kitlelere yayan ve oyun almayı çok daha kolay ve ucuz hale getiren Steam sayesinde PC’ye çıkması imkansız olan Playstation oyunları bile artık steam’de yayınlanmaya başladı. Steam sayesinde korsan oyunculuk büyük ölçüde azaldı ve PC oyunculuğu bu sayede kurtulmuş oldu. Hidden Path, CSGO’nun beta aşaması sona erdiğinde kaynak kodlarına katkıda bulunmayı bıraktı. Yayınlanan sürümden sonraki oyunun bakımından sorumlu tek şirket Valve'dir. Bu devralmadan sonra, oyunun görünümünde ve işlevselliğine kadar yapılan tüm güncellemeler Valve'e aittir. Ve böylece CS:GO, modern grafikler, silah dengesi ve rekabetçi oynanışın mükemmel bir birleşimi haline geldi. Ve benzer yetenek seviyesindeki oyuncuları eşleştirmek için kullanılan algoritma, çöpçatanlık sitelerindeki sistemden esinlenmiştir. Özellikle rekabetçi modunda başarılı olmak için stratejik düşünce ve takım çalışması gerekir. Başarı istiyorsanız, onu hak etmelisiniz.
Counter-Strike'a yeniden hoş geldiniz! Bu oyun yalnızca birinci şahıs nişancı türündeki bir oyun değil, aynı zamanda bir kültür haline gelmiş bir fenomendir. Şimdi, bu popüler oyunun arkaplanındaki öyküleri, teorileri ve oluşturulma sürecini keşfetmek için bir adım daha atıyoruz. CS: GO, nasıl büyük bir küresel etki yarattı? Yıllar boyunca kendi profesyonel bir oyuncu kitlesi yarattı, ve büyük turnuvalar ve dünya genelindeki oyuncu kitlesi, oyunun kültürünü nasıl şekillendirdi? Oyun turnavaları öylesine popüler oldu ki, adeta UEFA şampiyonlar ligi yada büyük bir box müsabakaları gibi izleniyordu. Oyunun en ikonik haritaları CSGO’da gerçekçi olacak şekilde yeniden tasarlandı ve oyuncular için unutulmaz mekanlar haline geldi. Oyuncular adeta bu haritalarda evlerindeymiş gibi hissettiler. Oyuncular, eşsiz becerilerini, stratejilerini ve hızlarını test etmek için sanal bir savaş alanında buluşurlar. Ancak bu sadece bir oyun değil, bir yaşam tarzıdır.
Oyun, tarihin derinliklerinden gelen efsanevi haritalarıyla tanınır. Dust II'nin çöl rüzgarları altında, Mirage'ın egzotik havası, Inferno'nun otantik caddelerinde rekabeti hissedebilirsiniz. Bu haritalar, birer savaş meydanı olmanın ötesinde, oyuncular arasında dostlukların ve düşmanlıkların yeşerdiği yerlerdir. Oyunda tek bir ana kahraman yoktur, her oyuncu kendisi bir kahramandır. Daha doğrusu oyundaki yaptıklarınız sizi kahraman yapar. Eline AWP’yi alıp düşmanlarına nefes aldırmayan bir keskin nişancı, yada AK47 veya M4 ile karşı takıma koşan bir fedai, yada taktiksel zekasıyla oyunu yönlendiren bir stratejist olursunuz.
Teröristler ve Antilerin sürekli olarak birbirleriyle savaş halinde olduğu, bir tarafın bir yerleri görkemli bir şekilde bombalamayı hayat amacı olarak gördüğü, ve diğer tarafın bombaları etkisiz hale getirmeyi, rehineleri kurtarmayı ve Teröristleri öldürmeyi eğlenceli bir hobi olarak gördüğü bir dünya. Counter-Strike: Global Offensive terörizm ve terörle mücadeleyi bir turnuvaya dönüştüren ve her iki tarafın da amaçlarına ulaşmak için değil, bir spor olarak birbirini yenmeye çalıştığı tek oyun. Counter-Strike, sizi hem düşmanlara hem de takım arkadaşlarına adil ve dengeli bir şekilde karşı karşıya getiren benzersiz bir oyundur.
Evet bu doğru. Adam öldürmek ve şehirleri bombalamak. Sanki çok ciddi ve korkunç bir şeymiş gibi oluyor böyle söyleyince. Ama aslında bu bir spor, burada spor olsun olarak adam öldürüyoruz. Ve hiç kimsenin burnu bile kanamıyor. Bir seçim yapmanız gerekiyor. Kahraman mı olacaksınız yoksa kötü adam mı? Oyuncuların sürekli olarak birlikte çalışması ve etkili bir şekilde iletişim kurmasının yanı sıra dikkatli planlama ve stratejinin önemini büyüktür. Bu yüzden takımda 1 kişi bile kötü oynarsa bu o takım için bir felaket olur. UYURSAN ÖLÜRSÜN! Yani oyun aslında oyunculara bir hayat dersi de veriyor. Oyundaki başarının sadece bireysel becerilerden değil, ortak bir hedefe ulaşmak için takım arkadaşlarıyla birlikte çalışmaktan geldiğini yani iletişim ve işbirliğinin önemini öğreniyorsunuz. Ve oyun stratejik düşünme ve karar verme yeteneklerinizi de geliştiriyor. Oyun, değişken durumları hızlı bir şekilde analiz etmeyi, anlık seçimler yapmayı ve stratejilerin anında uyarlamasını gerektiyor. Bu becerileri kazandıkça, karmaşık sorunların üstesinden gelme ve zamanını etkili bir şekilde yönetme konusunda kendinize daha fazla güvenmeye başlarsınız. Dahası, CS:GO'nun coğrafya ve kültüre ilgi uyandırdığını fark ettik. Oyunun çeşitli haritaları farklı gerçek dünya konumlarında geçiyor ve bu, merak uyandıran yerleri araştırmaya, tarihlerini öğrenmeye ve benzersiz özelliklerini öğrenmeye sevk ediyor. Oyundaki savaş alanları adeta hem eğitici hem de ilgi çekici sanal bir dünya turu gibi.
Örneğin Dust haritatalarına bakarsak, Mağrip bölgesinde Kuzey Afrika ortamını andırıyor. Orta Doğu'yu hem de Kuzey Afrika'yı kapsayan İslam dünyasında bir ortamın göstergesi olan daha belirgin İslam mimarisi unsurlarını içeriyor. Ancak daha sonra dust1 oyundan kaldırıldı ve dust2 tekrar yenilendi. Bu sefer Orta Doğu'nun daha çağdaş bir görünümünü yansıtan bir tarz ile tasarlanmış. Yenilenen versiyonda ise harita direkt olarak Fas'ta geçiyor. Ama yine de bu haritada garip bir şey var. Fas desekte sanki bazı şeyler yerine oturmuyor. Çünkü dust2’deki anti teröristler İsrail İDF askerlerini oynuyoruz. Mitznefet denilen bu garip şapkaları sadece İsrail askerleri kullanır. İsrail askerleri miğferli bir insan kafasının ayırt edici dış hatlarını kırmak ve aynı zamanda taktiksel avantaj için ışığın kasktan yansımasını önlemek için kullanırlar. Sanki doğaya ait bir bitki gibi asimetrik duruyor ve keskin nişancılara görülmemesini sağlıyor. Ama biz görüyoruz, bizden kaçmaz… Normalde hep teröristlerin kötü adam olduğunu anlattık, ama dust2’de işler biraz daha farklı gibi. Antiler raund başlarken telsizde bazen birbirini İbranice selamlıyor, Görevimiz basit, onları gebertmek.diyor. teröristler ise özgürlüğümüz buna bağlı (yani c4’ün patlamasına bağlı), onları topraklardan def etmemiz gerekiyor gibi şeyler söylüyorlar. Kesin bir bilgi değil fakat, bazı teorilere göre, dust haritasındaki teröristlerin bombaladıkları yerlerdeki kutular, belkide İsrail askerlerinin sivillere karşı kullandığı kitle imha silahları olabilir ve teröristler bu saldırıyı engellemek için bu kutuları sürekli bombalamaya çalışıyordur. Yada sadece İsraile ait mühimmat ve erzaklarlar. Normalde teröristler gizli saklı işler çeviren taraf olarak bilirdik ama dust2’de antiler yer altındaki tünelde başlıyorlar, sanki asıl terörist onlarmış gibi. Teröristler anti kılığına girmiş, antiler de terörist kılığına girmiş sanki. Antilerin teröristlerden koruduğu kutuların üstünde arapça al-fawakih yani Türkçe meyve ve İnsani yardım yazıyor. Kim meyveleri yok etmek için c4 bombası kullanır ki? Haritanın ilk yapımcısı David Johnston, hiç yayınlanmayan Valve oyunlarından biri olan Team Fortress 2: Brotherhood of Arms'tan bir çöl haritasının ilk ekran görüntülerini gördükten sonra, bundan esinlenerek dust haritasını tasarladı. İlk başta haritanın ismi cs_destiny olacaktı ama sonradan dust oldu. Ve 2019’da CS’nin 20. yıl dönümü şerefine, Dust II'nin retro versiyonu yayınlanmıştı. Ve tabiki CSGO’daki dust dahil olmak üzere pek çok haritanın modern versiyonu ve left4dead gibi diğer oyunlarında bölüm tasarımcısı ve proje lideri olan İdo Magal, kendisi İsrail’lidir, çocukluğu bile böyle coğrafyalarda geçmiş birisidir. ve kendisinin yüzü, oyunda terörist modeli olarakta karşımıza çıkıyor. Ek olarak dust’ta “İntifada” isminde Filistinli/Arap bir terörist grubu oynayacaktık ama sonra onun yerine Elit Crew geldi.
Tepeleri minareler ve kubbeler ile suslenmis olan tunel, sagi solu yikik dokuk, parcalanmis arabalar ile suslenen caddeler (filistin havasi yasatir adeta) ve cop yiginlari ile inanilmaz bir atmosfere sahiptir. ozellikle tunelin ic mekaninda havada ucusan ve tavandaki deliklerden suzulen isik ile gorunur hale gelen toz taneleri, ve havada genel anlamda mevcut olan toz bulutlari bu haritanin atmosferini yine katlamaya yetmistir. toz bulutları demişken toz, dust demektir. Dust 2, şüphesiz tüm FPS dünyasının en ikonik haritasıdır. ve tartışmasız bir şekilde şimdiye kadar oluşturulmuş en iyi FPS haritasıdır. Çıktığı günden bu yana Kantırın ruhunu yansıtan bir klasik. Dust 2 mükemmel boyutta rotalara sahip olması ve oyuncuları belirli sıcak bölgelerde çatışmalara girmeye teşvik etmesi bakımından mükemmel bir şekilde dengelenmiş bir haritadır. Bu yüzden size yiğidin harman olduğu yer neresidir? Diye soran olursa, onlara dust_2 deyin… Dust 1 ise maalesef oyundan kaldırıldı. Mirage, Anubis gibi Ortadoğu temalı haritalarda zaten dust’un devamı sayılır. O yüzden onların üstünde çok durmaya da gerek yok. Çünkü haritaların bazılarının hikayesi birbiri ile aynı. Ne de olsa sürekli terör ve antiler arasında bitmeyen kedi fare oyunu var. Aslında Valve haritalara o kadar da hikayeye yer vermez. Tıpkı Half-Life’daki gibi kendinizi savaşın ortasında bulursunuz. Zaten mekanikleri de birebir aynıdır, counter strike, half-life’ın küçük kardeşi gibidir.
Counter Strike evreninde her haritanın kendine has benzersiz bir coğrafik farklılıkları var. Aztec, Haritası ise, yağmurlu bir Orta Amerika, Meksika arkeolojik alanında geçiyor. Yemyeşil bitki örtüsü, tahta köprüleri ve antik Aztek medeniyetinin tapınakları, piramitleri ve cırcır böceği sesleriyle FPS oyunlarının çoğunun sağlamakta zorlandığı benzersiz bir atmosfer sunuyor. Dust’un aksine hem daha geniş ve neredeyse açık dünyalı olduğu için uzun menzilli, sniper silahları kullanmaya daha elverişlidir. Burada tarihe ışık tutacak arkeolojik araştırmalar yapılıyor ve oldukça turistik bir mekan. Meksika’da Veracruz şehrinde dünya mirası alanı haline gelen bir Mezoamerika şehri olan El Tajin’e benziyor. Aztek’ler bir zamanlar burada korkunç bir şekilde insan kurban edip edip sapkın ayinler düzenliyordu. Peki teröristler burayı neden bombalamak istiyor? Oldukça basit bir neden Para. Teröristler araştırma sahasını ele geçirdiler ve fidye istiyorlar. Eper ödenmezse birçok değerli eseri yok etmek için c4 ile havaya uçurmakla devleti tehdit ediyorlar. Devlet ise hiçbir taviz göstermiyor ve derhal antileri olay yerine gönderiyor. Anubis, Cablestone gibi tarihi mekanlarda geçen haritalarda da bu durum aynı şekilde ilerliyor. Maalesef en iyi haritalardan biri olan Aztec, oyundan kaldırıldı ve yerine aynı temaya sahip yeniden yapılandırılarak Ancient haritası geldi. Aztec oyundan kaldırılmış olsa da bir hayran tasarımcı, Aztec’in Ancient tarzıyla remake versiyonunu atölyede yayınlamıştı. Hatta Dust1’in, yeni dust2 tarzında yapılmış remake versiyonuda aynı şekilde mevcuttur.
Cs_assault tren yolundaki bir tabelada belirtildiği gibi, Chicago'daki Belmont Bulvarı'nda yer alıyor. counter'in ilk çıktığı zamanlarda en çok oynanan haritalardandır. Çoğu kişi counterla assault’da tanışmıştır. Sürekli deponun arka tarafında gıcırdayan kapı, anti teröristleri ele verir ve sonraki sürümlerde o kapıyı yağladılar. Marr Freight Company, isminde bir nakliye şirketi, operasyonlarını para aklamak için kullanmaya adamış bir grup teröristin eline geçti. Sanayi bölgesinde olan bu depo, Phoenix Connection’un Amerika’daki gizli merkezlerinden biri haline gelmiş, paravan olarak kullandıkları bu yerde otomobil yedek parçası satış adı altında silah kaçakçılığı gibi her türlü pis işleri yapıyorlar. Daha sonraki zamanlarda ise bir rehine krizi olduktan sonra, normal polisler bunlarla baş edemeyince, olayı FBI devralıyor.
Küçük ve sevimli bir İtalyan köyünü teröristler basmış ve bazı kişileri rehine almış. Cs_italy Diğer CS haritalarından farklı olarak daha labirent gibi otantik dar sokakları vardır. buram buram akdeniz kokan bir haritadır. Bir nesle operayı ve gitarı sevdirmiştir. İtaly, Ortadoğulu Dust’un Avrupalı kardeşidir. Güney Tirol bölgesindeki, Trentino şehrindeki Brixen ismindeki İtalyan kasabasından esinlenmiştir ve Verona ve Milano mimarisinin bir karışımı olarak görüyoruz. Bazı evlerden gitar sesi, pavorotti opera müziği sesi ve pizza kokusu geliyor. Ve bu haritayı tasarlayanlar hiç İtalya’ya gitmemiş. CSGO’daki tavukların bu kadar önplanda olmasının sebebi de İtaly haritasıdır. Çünkü tavuk ilk kez bu haritada görüşmüştü. Tasarımcılar sırf espri olsun diye ortadaki pazarın köşelerine 2 tane tavuk koymuşlar ve bu tavuklar oyunda hem komik ve ilginç olaylara neden olduğu için çok sevilmiş.
Mesela vuracak adam vuramayınca tavuğu öldürsün, sonra tavuk gıdaklayınca düşman senin orada olduğunu tespit eder, yada bazen dikkatini dağıtır, ona bakarken gülesin gelir, sırf bu yüzden ölürsün. Tavuk bu yüzden italy’den çıktı ve diğer tüm haritalarda görülmeye başlandı. Ancak Office gibi bir haritada tavukların gezmesi biraz saçma tabi. “Tavuklardan nefret ediyorum.” Bu yüzden teröristler tavuklardan nefret ettiğini söylüyor çünkü dikkat dağıtıyor ve savaşın ortasında, işin ciddiyetini bozuyor. İtaly’deki teröristler ise seperatist, yani bölücü örgüt demektir. Aslında bu örgüt gerçek hayatta İtalya’yla değil İspanya ve Fransa’yla savaşıyor ama oyunda İtalya ve İnferno gibi İtalyan temalı haritaya koymuşlar. Şapkaları da Fransız beresi zaten. Çünkü Ortadoğululara kıyasla daha Avrupai bir terör örgütü. Gerçek ismi ise ETA olan bu Marksist, Leninist, solcu örgüt İspanya ve Fransa sınırları içinde yaşayan Bask ismindeki azınlık grubun İspanyayla Fransadan toprak kopararak kendi ülkelerini kurmak için savaşıyorlar. Bu yüzden de onlara seperatist yani bölücü örgüt diyorlar. Oldukça tanıdık geldi. Örgüt, bir saldırı eylemi yapacaksa önce kendi kendini polise arayıp ihbar ediyor, gelin biz buradayız diye. Çünkü asıl amaçları askerle polisle çatışma çıkarıp dikkat çekmektir. Bazı tepkili İspanyollar, oyunda seperatistlerin olmasını terörü normalleştirmekle suçladı ve kaldırılmasını istedi ancak Valve kaldırmadı ve pek çok tartışmalara yol açtı. Çünkü bu fraksiyon, tüm Counter-Strike serisinde yer alan ilk kurgusal olmayan gerçek bir Terörist fraksiyondur.
Nuke haritasına bakarsak, burası diğer bölümlerin aksine kültürel ve otantik dokular yer almıyor. Burası adındanda anlaşılacağı gibi bir nükleer tesis. Pennsylvania'daki Three Mile Island tesisine oldukça benziyor. 1979 yılında Amerika tarihinin en büyük nükleer kazalardan birisi gerçekleşmişti. Haritanın özellikle yeni sürümleri gerçek bir endüstriyel, nükleer tesise birebir aynı benzeyecek şekilde tasarlanmış. İlk sürümleri ise Black Mesa’ya benzeyen kasvetli bir estetiğe sahipti. Eski sürümlerde Almanya kökenli bir tesis olduğunu gösteren bir tabelaya sahipken, daha sonra bir Amerikan tesisine geçildi ve gerçek nükleer santrallere dayalı "temiz bir kurumsal estetiğe" sahip olacak şekilde grafiksel doğruluğunu modernize ederek, güncellendi. Yani Cedar Creek, Dünyanın en güvenli nükleer santrali. Eski sürümü Black Mesa’ya benzerken yeni sürümü Aperture’ü de biraz andırıyor gibi. Çünkü eski sürüm paslı ve kasvetliyken yeni sürüm daha temiz ve steril görünüyor. Tek bir toz tanesi göremezsiniz. Haritanın hiçbir yerinde aşınma, yıpranma ve paslanma göremezsiniz. Sloganı Dünyanın en güvenli nükleer santrali olduğu için zaten teröristleri cezbediyor. Çünkü buradaki güvenli kelimesi radyasyon sızıntısı anlamında çevre dostu anlamında bir güvenlikten bahsediliyor. Teröristler bunu yanlış anlamış olacak ki, madem ki o kadar güvenli o zaman güvenliğini test edelim diyerek yola koyuluyorlar. Ancak nedense tesisin saldırılara karşı olan güvenliği biraz zayıf gibi. Teröristler elini kolunu sallayarak tesise girmiş. Amaçları, ise bu tesisin aslında o kadar da güvenli olmadığı algısı yaymak için rektör odasına bir c4 bombası kuruyorlar. Aynı şekilde Tren haritasında da aynı olay var. Nükleer malzemeleri patlamak, tek amaçları medeniyete zarar vermek.
Counter’ın en soğuk haritası, New York’un buz gibi ayazında bir iş ofisi binası bulunuyordu. Bu binada bir dönem, bir teknoloji şirketi faaliyet gösteriyordu. Ancak zamanla şirketin finansal zorluklar yaşadığı ve çalışanlarının işlerinden ayrılmak zorunda kaldığı bir dönem geldi. Binanın panikle terk edilmiş koridorları ve odaları, adeta geçmişin bu hareketli ancak sıkıcı çalışma temposunun izlerini yansıtıyor. Terör eylemcileri, bu kez bir büyük iş şirketinin merkez ofisini hedef almışlardı. Ancak bu teröristler diğerlerinden biraz daha farklıydı. Yani Anarchistler, sistem karşıtı bir grup olarak tanınıyordu. Kara Block Anarşistleri, düzeni yıkmak için her türlü Şiddeti meşru yöntem olarak gören ve dünya çapında en örgütlü anarşist gruptur. Diğer teröristlere göre daha gençlerdir. Genelde sistem karşıtı üniversite öğrencisi aktivistlerden oluşur. Normalde bu anaşistler silahlı eylem yapabilecek kadar güçlü değildi, genelde sokak protestoları yapıp, çevreyi talan ederler. Ancak bu sefer işler çok farklı bir hale geldi. Çünkü bu gençler, aslında phoenix conection, elit crew gibi örgütlere sempati duyup onlar gibi olmak isteyen tipler, phoenix’te bunları ayak işlerinde kullanır zaten. Ofis baskını yaparken silahları phoenix’ten alan anarşistler, aslında ilk sınavlarını veriyorlar. Eğer bu eylemde başarılı olabilirlerse phoenix’in gözüne girecek ve daha çok destek görecek. Kara blok anarşistleri Berlin Duvarı’nın yıkılmasından önce 1980’lerde Batı Almanya’da kapitalizm karşıtı Black Blocs protesto taktikleriyle polisle çatışmaları sayesinde adını dünya çapında duyurdu. Dünyanın her yerinde küçük gruplar halinde örgütlenen Black Blocs, adını giydikleri siyah giysiler ve siyah maskelerden alıyor. Kara Bloc anarşistleri en çok kapitalizmin simgeleri olan bankalara, şirketlere, reklam panolarına ve lüks hotel ve alışveriş merkezlerine saldırırlar. En büyük hedefleri, dünyayı kökten değiştirmek, otoriteyi ve mevcut düzeni yıkmaktır. Ofis binası, onların gözünde, insanları sömüren ve toplumsal adaletsizliği besleyen bir semboldü yani kapitalizmin sembolüydü ve bu nedenle yeni hedefleri haline gelmişti. Eğer phoenixten destek alamasalardı bunu gerekirse, silahsız bir şekilde bile taş ve sopalarla bile yapabilirlerdi. Ama Phoenix’in dikkatini çekti ve bir iş yapıyorsanız bari düzgün yapın diyerek onlara her türlü silahları verdiler. Rehine ihbarları gelmeye başlayın olaylara müdahale etmek için FBI ekipleri yola çıkıyor. Ancak Anarşistler ofise giden sokakları tırlarla kapatıp barikat yapmışlar, bu yüzden FBI, SWAT araçları ile otoparkın arkasından dolaşarak giriyor.
De_train de_train, endüstriyel bir atmosferde geçen bir haritadır. Gri ve soğuk tonları, eski bir Sovyet şehrinin hissi yaratır. Rusya'ya ait Sovyetlerden kalma, eski bir demiryolu hattına bağlı bir istasyon, tehlikeli bir kargo taşıyan nükleer yük treninin rotasıydı. Yük buradan havalimanına, oradan da Nuke haritasındaki Cedar Creek tesisine gidecekti. Balkan teröristleri ve Phoenix Connexion teröristler aslında tüm tren istasyonunu yok etmeyi amaçlıyordu ama sadece treni raydan çıkarmayı başarabildiler. Bu da anti teröristlerin olaya müdahale edebilmesi için gerekli zamanı kazandırmış oldu. Bu yüzden teröristler trenin taşıdığı nükleer cihazları c4 ile patlatmaya koyuldular. Bomba patlarsa, büyük çapta nükleer sızıntı felaketi gerçekleşecekti. Bu raylarda geçen çatışma, ideolojik savaşların ve çıkar çatışmalarının karışımıydı. Bu istasyonun rotası, sadece bir trenin taşıdığı yük değil, aynı zamanda çekişmelerin ve stratejik mücadelelerin bir simgesiydi. Bu olay, de_train haritasının arkasındaki derinlikleri yani Counter-Strike evrenindeki gerilimli ilişkileri en iyi yansıtan bir haritanın hikayesidir.
Phoenix Connexion, en radikal ideolojilere sahip bir terör örgütüydü. Phoenix Connexion, radikal ideolojilere sahip bir terör örgütüydü. Kökenleri eski Doğu Bloku ülkelerine dayanıyor ve bu bölgedeki siyasi çalkantılar ve ekonomik krizlerden etkilenmiş bir grup isyancı tarafından kurulmuştu. Phoenix Connexion'ın örgüt yapısı, ağır silahlarla donatılmış militanlar ve taktiksel bilgiye sahip liderlerden oluşuyordu. Örgüt, düzeni yıkmayı ve yeni bir dünya düzeni kurmayı hedefliyordu. Kendi deyimleriyle düzenin yozlaşmışlığına karşı bir tepki olarak ortaya çıkmış ve dünyayı kendi vizyonlarına göre şekillendirmeye kararlıydı. Ve kendilerini dünya çapında çeşitli hükümetlere ve büyük şirketlere karşı bir direniş gücü olarak görüyorlar. Anti-terör birimleri, Phoenix Connexion'ın radikal eylemlerini durdurmak için dünya çapında harekete geçti. İki taraf arasında çatışmanın şiddeti artarken, Phoenix Connexion'ın alevli isyanı, bir dönüşümü simgeleyerek sürdü. Ancak, bu çatışmada kazanan belirsizdi, ve her iki tarafın da geleceği, kaderi belirsiz bir alev topu gibi yanıp sönmeye devam ediyordu. Teröristler, Phoenix Connexion bayrağını taşıyarak, önceden belirlenmiş hedeflere saldırılar düzenliyor ve çeşitli şehirleri alevler içinde bırakıyordu. Örgüt, her saldırıda kendi propagandasını yayıyor ve halka kendi ideallerini benimsetmeye çalışıyordu. Ancak, karşılarına çıkan en büyük engel, Terörle Mücadele Uzmanlarıydı özel bir anti-terör birliğiydi. Bu eğitimli ve cesur birim, Phoenix Connexion'ın anarşist planlarını durdurmak için dünyayı dolaşıyor ve örgütü yok etmeye çalışıyordu. Anti-Teröristlerin diğer ismi ise Coalition Taskforce koalisyonuydu. Özellikle Phoenix’in Alex Kincaide adındaki bir gazeteciyi kaçırıp tüm dünyayı tehdit eden ve dünyaya savaş açtığını söyleyen videolar yayınladıktan sonra, dünyanın gelmiş geçmiş en kapsamlı terörle mücadele operasyonu olarak bu koalisyonun kurulmasına karar verilmişti. Felix Riley liderliğindeki bu koalisyon dünya genelindeki tüm anti terör birimlerini küresel teröre karşıbir işbirliği paktıydı. Yani Global Offensive, teröre karşı yapılan küresel taaruz demektir. Felix, sert yapılı ve başarılara odaklı bir komutandır. Koalisyon Taskforce, küresel bir antiterör birimi olarak kurulmuş, dünyanın dört bir yanından gelen uzmanlardan oluşan seçkin bir birliktir. Temel amacı, terörle mücadelede etkili bir şekilde işbirliği yaparak dünya barışını korumaktır. Koalisyon, devletler arası sınırları aşarak bir araya gelen uzmanlardan oluşan bir güvenlik şemsiyesidir.
Phoenix Örgütün lideri ise Kendi adalet anlayışıyla dünyayı yeniden şekillendirmeye çalışan Valeria Jenner, adındaki bir kadın Zümrüdüanka Kuşu'nun simgesi altında Phoenix Connexion'ı tüm dünyaya tanıtan ve örgütü dünya çapında bir güç haline getiren karizmatik bir liderdi.
Aslında bu örgüt, Sovyetlerin çöküş dönemi zamanında, ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bağımsızlıklarını ilan eden ülkeler, yani Orta Asya ve Baltık ülkeleri, bu yeni kurulan ülkelerdeki devletlerin zayıflığından ve çatışmalardan yararlanarak Sovyet sonrası dönemde son derece çalkantılı bir atmosferde ortaya çıktı. Çünkü Bir zamanlar oldukça kudretli bir devletin çöküşüyle, bölgedeki birçok ülkenin bağımsızlığını kazanmış olsada, bu bağımsızlık getirdiği özgürlük yanında yeni bir belirsizlik ve çatışma dönemini de beraberinde getirdi. Bu kaos ortamında ortaya çıkan Phoenix Connexion, Vladimir Polvshki liderliğindeki bir grup eski Sovyet ajanı ve radikal unsurlar tarafından kuruldu. Bağımsız devletlerin kargaşa içinde olduğu bir dönemde, Phoenix Connexion kendi ajandasını uygulamaya kararlıydı. Terör eylemleri, sabotaj ve devlete karşı ayaklanmalarla dolu bir geçmişe sahip olan bu terör örgütü, adını ve logosunu yeniden doğuş anlamına gelen Zümrüdüanka Kuşu'ndan almıştı. Anka kuşu, yok olup küllerinden yeniden doğan mitolojik bir kuşu temsil eder. Yani örgüt dünyanın temizlenmesi gerektiğine inanan bir ideolojiye sahiptir. Ona göre, yıkım yeniden doğuşun öncüsüdür. Phoenix aslında İrlandalı terör örgütü olan IRA’dan esinlenmiştir ve ilk başta bu isimle çıkacaktı ancak bundan vazgeçildi.
Hem terörist, hemde antiler hiç bitmeyen bu savaşta, her iki tarafta birbirine karşı savaş sanatının tüm inceliklerini uygulayarak galip gelmeye çalışıyorlar. Ancak ikisinin arasında çift taraflı oynayanlar da vardı. Yapılan savaşlar bir yandan da adeta bir görsel bir şova, gladyatör savaşları gibi gösteri alanına dönüştü, savaşan operatörler ve ajanlar, kendi görsel, moda trendlerini yarattılar, özellikle kullandıkları silahlarını çeşitli sanatsal süslemelerle ve dokularla boyayarak, daha havalı görünmeye çalıştılar. Silah skinleri, sadece savaş araçları değil, aynı zamanda operatörlerin ve ajanların kişisel tarzlarını ve görsel kimliklerini ifade etmelerinin bir yolu haline gelmiştir. Sıradan silah tüccarları, silahları fabrikadan çıktığı gibi basit haliyle satarken, Booth adındaki, gizemli bir silah tüccarı bu silah skinleri normal silahlara göre çok daha yüksek fiyatlara, hem antilere, hem de teröristlere satarak, dünyanın en büyük ve zengin silah tüccarı oldu. Özellikle sadece bıçaklar, tüfeklerden bile daha pahalıydı. Bu yüzden bu adam her iki tarafın da gücünü artırmak ve çatışmayı körüklemek isteyen birisi. Silah skinlerinin bu yüksek fiyatları ve özel tasarımları, bu ticaretin sadece savaşın bir yan ürünü olmadığını, aynı zamanda büyük bir endüstri haline geldiğini gösterir. Booth, bu endüstrideki en etkili ve zengin isimlerden biridir. Çünkü o, savaşın yoğun olduğu bu ortamda, silahların sadece ölüm araçları olmadığını fark etti. Onun gözünde, bunlar aynı zamanda birer sanat eseriydi, birer moda ikonuydu. Booth, sadece silahları satmakla kalmayıp, aynı zamanda bu sanat eserlerini yaratıcı ruhuyla besleyen bir sanat tüccarıydı. Onun sanat tuvali ise tüfeklerdir. Silah skinleri, operatörlerin karakterini, deneyimini ve hatta duygusal durumunu yansıtıyordu. Bir operatör, sadece düşmanlarını değil, aynı zamanda tarzını ve kişisel markasını da alt etmeye çalışıyordu. Yani Booth’u bir tür egzotik silah satıcısı olarak görülebiliriz. Booth aslında bu savaşta tarafsızdır. Tek amacı iki tarafa da silah satarak daha da zengin olmak.
Savaş şiddetlendikçe, Phoenix Connexion ile Coalition Taskforce arasındaki mücadelenin sadece ideolojilerle değil, aynı zamanda kişisel hesaplaşmalar, gizli ittifaklar ve karmaşık komploların bir çatışması olduğunu görüyoruz.
CSGO’nun hikayeli modu olan Coop-Strike görevlerindeki Operation Shattered Web etkinliğinde ortaya çıkan bu bölümde Phoenix Connexion’in ana merkez üssü olan Phoenix Facility’e gidiyoruz. İzole bir adada bulunan yeraltındaki bu devasa tesisin büyüklüğü, bize terör örgütünün ne kadar organize ve güçlü olduğunu bize kanıtlar nitelikte. Tesis, örgüt tarafından hem bir araştırma laboratuvarı hem de bir hapishane olarak kullanılıyordu. Tabiki stratejik planlar ve terörist eğitimleri de burada yapılılıyordu. Kaçırdıkları bilim adamlarına burada zorla biyolojik ve kimyasal silahlar ürettiriyorlardı. Operation Shattered Web kapsamında, Coop Strike bölümlerindeki görevimiz ağır zırhlı giyen anti teröristler olarak tesise sızmak ve virüs örneklerini ele geçirmekti. Sonradan öğreniyoruz ki Phoenix Connexion, burada Danger Zone virüsünü üretiyor ve deneylerini gerçekleştiriyordu. Bu virüs, dünyanın dengesini alt üst edebilecek bir biyolojik silah olarak tasarlanmıştı. Ancak bu görev, beklenmedik bir saldırıya dönüştü. Teröristlerle çatışmalarımız şiddetlenince onlar da virüs silahını bize karşı kullandılar. Virüsün finansmanını kanıtlamak için gizli dosyaları ararken de tesisin her köşesinde pusuya yatmış Phoenix Connexion üyeleri tarafından engelleniyorduk.
Autumn Harvest, Phoenix Facility, Cultivating Trouble, bu 3 coop-strike haritasındaki benzer görevlerdeki olayların ardında, tehlikeli bir entrikayı ortaya çıkaran bir dizi olay yaşanıyor. Phoenix Connexion'ın gizli planları, Danger Zone'un içine sızıyor. Danger Zone aslında Phoenix’in biyolojik silah olarak icat ettiği bu virüsün ismidir. Biz de oyunu oynarken bu tehlikeli virüsün etkilerini hissetmeye başlıyoruz. Zamanla, virüsün etkisi haritanın her köşesine yayılıyor. Normal CS’de teröristler c4 bombası kurar, ancak bu sefer biz teröristlerin inine girdiğimiz için, onların planlarını bozmak için anti-terörist olarak teröristlerin base’ine bomba kuruyoruz. Coundition Zero’dan bu yana ilk kez bu kadar detaylı bir hikaye ile karşı karşıya geldik, hatta CSGO neredeyse hikayeli bir oyun olacakmış ki bunun eşiğinden dönülmüş. Operasyonlar bittikten sonra coop strike bölümleri oyundan kaldırılmış. Ancak hala atölye üzerinden oynanılabiliyor.
Coop-Strike bölümlerinde gördüğümüz mahkumlar ve virüs, karşımıza daha yoğun olarak Danger Zone’da çıkıyor. Özellikle Anti-Teröristlerin kazandığı her rounddaki sağ kalan teröristlere ne oluyor diye düşünmüşseniz. İşte cevabı danger zone’da yatıyor. Çünkü sağ ele geçirilen teröristler, bu adalarda yapılan bir takım gizli deneylerde denek olarak kullanılıyor ve teröristlere birbirlerini öldürtüyorlar. Tıpkı açlık oyunları yada squid game filmlerindeki gibi birbirleriyle ölümüne gladyatör savaşları yaptırılıyor. Buradan anlıyoruz ki Koalisyon Taskforce yakaladıkları teröristleri bu etik olmayan deneyleri hem kim yapıyorsa onlara satıyor. Aslında bir nevi yakalanan teröristlere verilen idam cezası gibi bir şey, tıpkı call of duty’deki gulag gibi. Ve bu deneyler tüm dünyanın habersiz olduğu ıssız adalara kurulan gizli ve tamamen izole setuplarda yapılıyor. Örneğin Black Site haritası, İsveç adalarında, Sirocco ise adından anlaşılacağı gibi Morocco yani Fasta, yani dust ve kasbah bölgesindeki Süveyş taraflarındaki bir adada, Yani Dust1, Dust2, coop_kasbah’taki Phoenix Facility ve Sirocco haritalarının birbirlerine çok yakın coğrafyalarda geçtiğini söyleyebiriliz. Ember haritası, Volkanik Portekiz adalarında, Vineyard’da İtalya’ya bağlı Toskana Takımadalarında geçiyor. Bu 4 haritadan 2’si özellikle gözümüze daha fazla çarpıyor. Çünkü Sirocco ve Vineyard, dust2 ve italy haritalarına oldukça yakın bölgelere kurulmuş. Bunun sebebi dust ve italy’nin en fazla oynanan haritalar olmasına bağlayabiliriz. Çünkü oralarda daha fazla terör olayları var ve daha fazla terörist canlı ele geçiriliyor. İtaly ve Dust’tan daha kolay nakledebilmek için danger zoneları bu adalara kurmuşlar. Bu deneyler etik olmasada bir yerden sonra mantıklı gelmeye başlayabilir. Hani bazen dersiniz ya keşke gerçek teröristleri de böyle deneylerde kullansalar mesela, İmralı adasında böyle bir danger zone etkinliği kurulduğunu düşünsenize. Zaten savaşmaya hevesliler, devleti yıkmak ve düzeni değiştirmek için canını feda etmeye hazırlar. Bu yüzden ver eline silahı savaşsınlar, masum insanları öldüreceklerine birbirlerini öldürsünler. Bu deneyleri kimin neden yaptığını tam olarak bilemiyoruz ama oldukça karışık olaylar dönüyor. Çünkü teröristlerin kaçırdığı bilim adamlarının icat ettiği bir biyolojik kimyasal silah, daha sonra ele geçirilen teröristlerin üzerinde deney olarak kullanılıyor. Gerçekten çok garip olaylar bunlar. Teröristler ve anti teröristler sanki birilerinin elinde piyon olarak kullanılıyor, ancak kullanıldıklarının farkındalar mı? Counter-Strike dünyasında, malesef hikaye, sıklıkla oynanabilirlik uğruna feda edilse de, oyuncular sadece haritaları analiz ederek bu bilgilere ulaşabiliyor. Örneğin hakkında hiç bilgi verilmeyen bir kurum. İsmi bile belli değil, ama oyuncular ona kısaca V. Shipping Corporation diyor. Logosunu Nuke, Train, Danger Zone ve Coop Strike bölümlerinde, konteynerlarda, duvarlarda, teknolojik cihazlar üzerinde, tablet ekranlarında görebiliyoruz. Bu logoyu böyle her kritik yerde adının geçtiğini görünce anlıyoruz ki bu şirket olaylara etkisi olan büyük bir tekel mega Corporation şirketi. Valve oyunlarına otomatik taretleri dahil etmeyi sever. Ve bu taretlerden bir yerde varsa orada büyük bir şirket yada kurum vardır. Büyük ihtimalle bu şirkette gerçek hayattaki Amazon, Google, X gibi bir teknoloji şirketi, ancak silahtan nükleer santrallerin bilimsel ekipmanlarına kadar her şeyi üretiyor, yada Aperture, Black Mesa, mann co. Gibi bir şirket. Bir şekilde her olaya dahil oluyor, hatta olayların arkasında onların olduğunu bile düşünmemize neden oluyor. Yoksa Danger Zone deneylerini yapan şirket bizzat onlar mı yoksa sadece teknolojik olarak hizmet eden ticari bir kurum mu bunu şimdilik bilemiyoruz. CSGO’nun en iyi yanlarından biri her haritaya, coğrafyaya has farklı karakterler getirmesi. Her haritada teröristler farklıyken, antiler çoğu zaman aynı kalıyor. Antiler zaten sadece emirleri uygulayan stormtrooper piyonları gibidir. Counter’daki askeri güçler ve terör örgütleri gerçek hayattakine neredeyse birebir aynı olacak şekilde çok benzerler. Tek fark gerçek hayattaki örgütler, daha küçük bir azınlık ve yerel etkilere sahipken, oyundakiler ise tüm dünyaya etki eden küresel teşkilat ve örgütlerdir. Global Offensive ismi de buradan gelir.
Örneğin Fransa’ya ait GIGN anti terör birimi tam da bu örneğe uyuyor. Özellikle soğuk savaş döneminde artan sol ideolojiler ve taliban gibi dinci grupların saldırıları artmaya başlayınca böyle anti terör birimlerine ihtiyaç duyulmaya başlanmıştır. Her ülkenin böyle anti-terör birimleri olmadığı için, terörle mücadele etmeyi bilmeyen küçük ülkeler bu tip anti-terör birimlerini kiralayabiliyor. Nerede bir bombalı eylem, rehine krizi olsa anti teröristler hemen orada bitiyor. 1979 yılında yaşanan Kabe baskını olayında kendini halife ilan eden bir grup isyancı sabah namazında kabeyi basıyor ve orada namaz kılanları rehin alıyor. Suudi Arabistan polisi ve askeri olaylara müdahale etsede, Pakistan ordusu yardıma gelse de bir türlü başarılı olamıyor. Bu yüzden Arabistan hükümeti, Fransa’dan yardım istiyor ve GIGN geliyor. Teröristlerle çatışmaya girerek onların kabe’nin altındaki tünellere kaçmasını sağlıyor ve, ekip tünele su basarak elektrik veriyor ve tüm teröristleri etkisiz hale getiriyor. Sonrasında teröristler Arabistan tarafından idam ediliyor. Münih'te düzenlenen 1972 Yaz Olimpiyatları sırasında, Filistin'e bağlı El-Fetih/ Kara Eylül örgütü tarafından İsrail Olimpiyat takımının on bir üyesi rehin alındığı olayda. Alman polislerinin teröristlere müdahale edecek uzman ekipleri yoktu ve Alman ordusunun 2. Dünya savaşındaki olaylardan sonra çıkan yasalara göre ordu da olaya müdahale edemiyordu. İsrail kendi antiterör timini bölgeye yollama talebini de Alman Hükûmeti reddetti. Ülkede tam bir güvenlik açığı vardı. Teröristler istedikleri yere kolayca saldırabiliyordu. Teröristlerle nasıl savaşılacağını bilmeyen Alman polisi çatışmalarda çok büyük zorluk yaşadı ve kayıplar verdi. Bu olaylardan sonra Avrupa’da bir terör saldırı tehlikesinin arttığı görüldükten sonra ve normal polislerin bu teröristlere karşı çok yetersiz olduğu anlaşıldıktan sonra GIGN ve GSG 9 başta olmak üzere pek çok antiterör timleri kurulmuş, İsrail ise intikam için kendi birimlerini daha da güçlendirip, bu tip örgütlere saldırmış ve örgüt liderlerine suikastler düzenlemiştir. Yani buradan anlıyoruz ki anti-teröristler, askeri taktikler kullanabilen uzman polisler oluyor. Zaten İngilizce ismi de counter-terörism’dir. Bu yüzden CT olarak kısaltılır. Ancak Fransa’nın GIGN’i Jandarmaya bağlıdır, yani JÖH’lerdir. Jandarma zaten, Fransızca’da silahlı adamlar anlamına gelen gens d'armes terimi, yani bir nevi silahlı beyefendiler, silahlı centilmenler, medeni erkekler anlamına da gelir. Yani teröristler de medeniyetsiz ve medeniyet düşmanı olduğu için böyle bir anlam da çıkarabiliriz. GIGN, ‘Avrupa’nın en etkili terörle mücadele ekibi’ olarak nitelendiriliyor. Ve daha sonra Ulusal Jandarma’nın çevik kuvvet ekipleri de CSGO’ya dahil olmuştur. SPECTRA ismini verdikleri ilginç zırhlarla, oyuna farklı bir hava katıyorlar. Türkiye’de Jandarma modelini Fransa’dan almıştır.
Alman GSG 9 ise çok farklı bir teşkilatlanmaya sahip. Çünkü operatörlerin kendi genel merkezleri ve binaları ve Ofisleri yoktur. Her zaman sahadadırlar. Dikkat çekmemek için şehirlerde sivil gezerler ve silahlarını ve ekipmanlarını arabalarında veya evlerinde bulundururlar.
En son blackline tarafından Cuma Tem. 19, 2024 5:03 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
blackline Admin
Mesaj Sayısı : 159 Puan : 438 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 14/06/24 Nerden : Isparta
Ne zaman göreve çağrılırlarsa hemen olay yerine anlık ihtiyaca göre intikal ederek arabalarından ekipmanlarını giyerek müdahale ederler. Bu yüzden operasyona sanki lise son sınıf öğrencileri katılıyormuş gibi görüntüler ortaya çıkar. Ancak bu taktik sayesinde çok başarılı işlere de imza atmışlardır.
Ve oyundan iptal edilen bir anti terörist birimi. Gürcü Çevik Kuvvet Polisi. Özellikle Balkan teröristlerinin yoğun olduğu haritalarda görülecekti ancak Balkan teröristleri de oyundan kaldırılınca bu da iptal edildi haliyle. CSGO’daki Gürcü polislerinin hikayesi de 2007’de yaşanan hükümet karşıtı gösterilere dayanıyor. Bu Gürcü polisleri aynı zamanda Half-Life 2’de özellikle metrocopların tasarımına esin kaynağı olmuş ve Combine askerlerine ilham verecek şekilde giyiniyorlar. Zaten Rus gaz maskeleri taktıkları için tam bir doğu Avrupa polisi olarak Half-Life 2’nin atmosferine oldukça uyuyor. Gürcü polisi karakterleri, Mod olarak CSGO’da hala oynanılabilir.
1994’de Afrika’da yaşanan Interahamwe denilen paramiliter terör örgütü tarafından yapılan, neredeyse 1 milyon kişinin öldürüldüğü Ruanda soykırımında bölgeden kaçmaya çalışan Alman vatandaşlarının Belçika’dan yardım istenerek Belçikalı para-komandolar tarafından tahliye edilmek zorunda kalmasından sonra Almanya’da Özel Kuvvetler Komutanlığı, yani Kommando Spezialkräfte kısaca KSK, aynı zamanda NATO’ya bağlı olarak özel operasyonlar için Almanya’nın kendi kuvvetlerinin hazır olması ihtiyacından sonra kuruldu. Çünkü dünya üzerinde Alman ordusu kadar pasifize edilmiş, yetkileri kısıtlanmış başka bir ordu yoktur, Nazilerden dolayı, 2. Dünya savaşından sonra yenilen Almanya’nın güçlü bir ordu kurulmasına asla izin verilmedi, sadece büyük işgal durumlarında, kendi sınırlarını koruyacak kadar tedbir amaçlı sınırlı bir askeri gücü vardı. Mesela Japonya’da aynı şekildedir. Bu yüzden ismi Savunma Kuvvetleridir. Çünkü sadece bağımsız ve güçlü ülkelerin Silahlı kuvvetleri olur, Bağımlı ve yenik ülkelerin sadece Savunma kuvvetleri kurmasına izin verilir. Ancak bu kısıtlamalar Almanya’da büyük bir güvenlik açığı doğurmuştu. Almanya’da bir terör saldırısı olsa polisler teröristlerle baş edemiyor, ordu ise izlemekten başka bir şey yapamıyordu. GSG9 ise sadece bir polis gücü olduğu için büyük şehirlerin dışındaki kırsal alanlarda ve sınır ötesinde yoğun gerilla faaliyetlerine karşı çatışmak üzere eğitilmedi ve ayrıca gerekli nakliye kabiliyeti de yoktu. Alman vatandaşlarını kurtarmak için yapılan operasyon sırasında birkaç Belçikalı asker ölmüştü. Bu durum Almanya’yı kötü etkilemişti. Ama bu durumun bazı avantajları da vardır tabi. Mesela en iyi araba üreticilerinin Almanya ve Japonya olmasının sebebi de budur. Bu ülkelerin askeri harcaması çok düşük olduğu için, kendi silahlarını yapmaya pek gerek duymadıkları için sanayi ve otomotiv üretimine daha fazla yatırım yapılıyor. KSK hakkında bazı kötü yorumlamalar ve suçlamalar da mevcut. Sovyetlerin yıkılmasıyla Almanya’da Berlin duvarının yıkılmasın dan sonra Komunizmle yönetilen Doğu Almanya’da dağıldıktan sonra zamanla pek çok sol görüşlü partinin mecliste güç kazanmasıyla, bunlar doğu almanyayı, yada doğu almanyadaki şartları geri getirmeye çalışıyorlar. Bu yüzden Almanya’da sol siyasetin güçlenmesine etkiye tepki olarak aynı zamanda uyuyan aşırı sağ far-left neo-nazi hareketlerin de güçlenmesiyle sonuçlanıyor. Bu sol partiler mülteci dostu olduğu için, Alman Federal Kriminal Dairesi’nin ortaya çıkardığı ve bazı kimliği belirsiz KSK askerlerinin karıştığı bir komploda bu sol partilerin liderlerine yapılan suikast planları, Almanya'da yaşayan göçmenlere yönelik saldırılar ve KSK üyelerinin katıldığı bir çeşit "veda" etkinliğinde 3 astsubayın neo-Nazi sembolleriyle selamlaştığı görüntüler ortaya çıkmış. Bunlar tabi Almanyanın devlet sırları olduğu için kesin bilgiler değil fakat bu söylentiler bile Almanya’yı oldukça karıştırmaya yetmiş.
2020'de Alman Savunma Bakanı Annegret KSK'nın artık, toksik bir liderlik kültürüyle emir komuta edilen bir birim haline geldiğini bu yüzden kontrolden çıkmış nazi eğilimli olan birimilerin dağıtılacağını duyurdu.
KSK'nın yaptığı operasyonlar, başarı ve zayiat oranları gibi ayrıntılar çok gizli tutulur, ve Meclis'in en yüksek mevkideki üyelerinden bile saklanır. Bu uygulama bazı ciddi endişelere yol açmış ve birimin şeffaflığı hem de hesap verebilirliğini arttırmaya çalışılmıştır. Nazi imajından için kurtulmak reformlar yapılarak merkezi ofislerini bile ziyaretçilere müze gibi açmış ve 2021'den sonra kadın operatörler de en azından yardımcı pozisyonlarda görev almaya başlamış. Ama bu sayede gördük ki modern Almanya’da, bir yerlerde saklanan naziler az da olsa hala varmış. Sol partilerin güçlenmesi ve mülteci akınları gibi olaylar, bu nazilerin eline koz verebilir. Mesela Türkiye gibi bir ülke mültecilere rahatça kucak açabilir ve onlarla kardeş kardeşe yaşayabilir, ama Almanların böyle şeylere tahammülü yoktur. Mülteci akınları Almanya’ya gelse, Neonaziler tarafından katliama maruz kalabilir bu da 2. Dünya savaşından beri nazi imajını düzeltmeye ve barışçıl görünmeye çalışan Almanya’nın imajını bozabilir. Savunma bakanı bu yüzden kadın zaten, daha şirin ve barışçıl görünmek. Ama işler arkaplanda farklı yürüyor tabi. Bu yüzden 3. Dünya savaşının anahtarı aslında Türkiye’nin ellerinde. Almanya’nın en seçkin, güçlü ve profesyonel askeri biriminde böyle skandalların yaşanması işleri daha da korkutucu hale getiriyor. Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor
SWAT’lar ve FBI’lar hakkında konuşmaya pekte gerek yok. Hollywood filmleri ve popüler kültürde en çok yer alan Amerikan birimleri. Herkes onları Amerikan film klişelerinden biri olan lanet olası federaller repliği ile tanır. FBI open the door, go go go diye bağırarak baskın yapan fbi ajanlarını bilirsiniz hani. Aslında 2 çeşit Swat vardır. Mesela şehir polis departmanına bağlı bir Swat vardır bir de FBI'a bağlı FBI SWAT'lar vardır. İkisi de oyunda mevcut. Normal SWAT’lar polisken, FBI Swatları federal ajanlardır ve FBI’ın kendi soruşturmalarındaki saha görevlerini yaparlar, daha gizli ve daha sessiz çalışırlar. Normal SWAT’lar kendi eyaletinde yetkiliyken FBI’lar ise tüm ülkede yetkilidir. SWAT’lar özellikle 1964’lü yıllarda banka soygunlarında ciddi bir artış yaşandığı bir dönemde kuruldu ve bu ekipler banka soygunlarının engellenmesinde oldukça etkili oldu ve normal polislere göre neredeyse hiç kayıp vermiyorlardı. Bu duruma Polisin militarizasyonu deniliyor. Kolluk kuvvetlerinin bu kadar yüksek askeri ekipmanlar kullanması Amerika’da da insan hakları ihlalleri ve aşırı güç kullanımı konusunda çeşitli endişelere ve eleştirilere neden olmuştur. Ancak normal mavi gömlekli donut yiyen polisler, gangster uyuşturucu çetelerine, kara blok anarşistleri ve solcu gerilla gruplarına karşı koyma konusunda becerileri pek düşük olduğu için böyle anti-terörist timleri gerekli görülmüş ve başarılıda olmuştur. Örneğin Fransa’daki Charlie Hebdo saldırılarından sonra polislere basit tabancalar yerine G36 gibi saldırı tüfekleri verilmeye başlanmış. Özel güvenlik şirketlerine el bombası kullanma yetkisi bile verilmiş. Yani bu sayede görüyoruz ki, terör saldırıları ülkeleri daha otoriterleştirdiği bir gerçek.
Özellikle 1997’deki Hollywood’daki bir banka soygununda yüksek kapasiteli tambura şarjörlü ak47 kullanmaları ve çelik yelek giymelerinden dolayı polisin tabancaları ve pompalı tüfeklerinin bu zırhlı soygunları etkisiz hale getirme konusunda çok başarısız olmasından sonra yetişen yüksek ateş gücüne sahip SWAT ekibinin soyguncuları hemen durdurma başarısından sonra normal basit polislerin bile M4/AR15 gibi otomatik saldırı tüfekleri kullanabilme yetkisi almasının önü açılmıştı. Hele ki 11 Eylül saldırılarından sonra SWAT ekiplerinin bir ev sahibinin rızası veya bilgisi olmadan bir evi veya işyerini basıp arama izni veren Vatanseverlik yasası çıkmıştı. Bu durum sivil özgürlükleri ihlal ettiği için büyük eleştiriler topladı. Bir SWAT keskin nişancısının sloganı ise: Bir hayat kurtarmak için bir can almaya hazır olun’dur. Örnek olarak Battlefield Hardline isimli oyun da bu konuyu ele almıştır ve polisin ağır silahlar kullanmasını eleştirmiştir.
TACP isimli birim de ABD’nin Hava kuvvetlerine bağlı bir özel kuvvetler birimidir. SEAL ekibi de ABD ordusunun bel kemiği olan denizcilerin özel komando harekatçıları. Bu Seal ekibinin en belirgin özelliği ise yaş ortalamasının biraz yüksek olduğu, tecrübeli askerlerden oluşması. Viking sakalı gibi Uzun sakal bıraktıkları için de farklı bir tarzları vardır. Bu askerler çok kararlıdır, kendilerine verilen emri ne pahasına olursa olsun, öleceklerini bilseler bile illaki yerine getirirler. Bin Ladin’i, Saddam Hüseyin’i bu adamlar yakalamıştır. Ve bu ekibin içindeki en başarılı olanlar, CIA’in sadece 100 kişilik bir ekipten oluşan Black Ops birimlerine katılarak çok stratejik gizli görevler yürütürler. Bu ekipler yeni icat edilen bir sistem olan Fulton karadan havaya kurtarma sistemini kullanırlar. Kurtardıkları rehineleri bir çeşit balonla havaya uçururlar ve hava kuvvetleri havada bulutlar üstünde uçan rehineleri tek tek toplar. Metal Gear Solid oynayanlar bu sistemi iyi bilirler.
Daha sonrasında, Brezilya özel kuvvetlerini de oyunda görebiliyoruz. 1991’de sol görüşlü Marksist-Leninist örgüt Kolombiya Devrimci Güçleri'nin (FARC) gerillaları Brezilya topraklarına girerek Brezilya Ordusu'nun bir sınır birliğine saldırdı. Özel kuvvetler tamamen gizli bir harekata Traria operasyonu adını verdiği görevde, balta girmemiş Amazon yağmur ormanlarına kurulan gerilla kamplarına iki aylık bir operasyon döneminden sonra hiç kayıp vermeden gerillaları etkisiz hale getirerek tarihe geçmişti. O zamandan beri Brezilya topraklarında hiçbir FARC saldırısı duyulmadı. Ancak bunlardan esinlenen başka Brezilya komünist partisi gibi Marksist gerilla örgütleride aynı saldırıları yapıyordu ve bunlar da kamplarını amazon ormanlarına kuruyordu. Özellikle Güney Amerika’daki solcu partiler, fokoculuk denilen bir devrim stratejisine inanıyordu. Bildiğiniz üzere Marksistler kapitalizmin işçi sınıfını ezdiğini savunuyor, fokocular da işçileri bu ezilmişlikten kurtarmanın tek yolunun silahlı mücadele ile asker polis devletle savaşarak iktidarı devirmek ve komünist devrimi kurmak olduğunu savunuyorlar. Bu taktiği en iyi uygulayan kişi Che Guevara’nın başarısından sonra, Küba devrimi ve Vietnam, Kore savaşıyla soğuk savaşın en yoğun çatışmalarını çıkarmış. Amerika’nın Küba, Vietnam ve Kuzey Kore’yle savaşmasının da ana sebebi budur. Fokoculuğun temel prensibi, küçük paramiliter grupların halkı isyana teşvik ederek rejimi yıkmayı amaçlamasıdır. Bu taktiklerle 1960'ların sonlarında pek çok ülkede böyle kentsel gerilla savaşı hareketleri ortaya çıkmıştır. Yani soğuk savaştan beridir mantar gibi her yerde türeyen komünist gerilla terör örgütlerinin ortaya çıkmasının asıl sebebi de budur. O yıllarda kafası güzel gezen hippilerin uyuşturucu kaynaklarını bu örgütlerdir zaten. Çünkü işçi haklarını savunmak için devleti yıkmayı amaçlayan silahlı bir devrim hareketi kuracaksanız, silah ve mühimmat temin etmek için kokain ticareti yapmanız gerekir. Colombia’da da kokainden bol bir şey yok. Deniz Gezmiş Mahir Çayan İbrahim Kaypakkaya gibi adamların Türkiye’de yapmak istediği şeyde buydu. Zaten soğuk savaşın o karanlık atmosferindeki Türkiye’deki bu darbeler ya solcular yüzünden yada dinciler yüzünden yapılıyor. Solcular ve dinciler olmasa Türkiye tarihinde hiç darbe diye bir şey olmayacaktı. Yıllardır toplumları yozlaştıran, insanları kutuplaştırıp birbirlerine düşman eden bu ideolojilerdir. CSGO’nun konsept tasarımlarında Orman Marxistleri ve Kültürel Devrimciler adında FARC'tan esinlenmiş solcu bir örgütte gelecekti ama Brezilya'da yada Colombiya'da geçen bir harita olmadığı için rafa kaldırılmış, belki ileride bunları da oyunda görürüz.
Özellikle soğuk savaş döneminde ve sonrasında ortaya çıkan terör örgütlerine baktığımızda 2 çeşit terör örgütü görüyoruz. Bunlar ya solcu kızıl terör yada şeriatçı dinci terör. Bunlar devleti ve kapitalizmi yıkıp komünizm yada şeriat kurmak istedikçe devletler de bunlara karşı çeşitli stratejiler geliştirmiş, bu tip anti terör birimleri kurulmuş, güvenlik güçlerine daha yüksek yetkiler ve silahlar verilmiş. Terör her zaman şiddeti arttırarak dünyayı şekillendirmiş. Artık dünya savaşları gibi ulus savaşları değil onun yerine Proxy war gibi vekalet savaşları yapılıyor. Büyük ordular yerine, tarafların destekleyip besledikleri, savaşmaya hevesli milisler kendi aralarında savaşıyor. Her şey, Sovyetler Birliği'nin Afganistan'a müdahalesinden sonra CIA tarafından Siklon Operasyonu ismindeki Afgan mücahitlerini silahlandırma ve finanse etme programının kod adıydı. Yani Amerika, düşmanımın düşmanı dostumdur taktiğini uygulayarak Afganistan’daki dinci teröristleri destekleyerek El-Kaide gibi örgütlerin kurulmasının önünü açtı. Aslında Siklon Operasyonu başarılı da oldu. Sovyetler Afganistan’dan çekildi ve ağır kayıplar verdi. Hatta bu olaylar Sovyetlerin dağılmasını hızlandırmıştır. Ancak Sovyetler çekilince, güçlenen Taliban, Elkaide gibi örgütler silahlı cihad devam edilmesini savunuyordu. 1990’da Körfez Savaşında, El-kaide kendi krallığını kurmak istedi ve bunun için Amerika’dan daha fazla yardım istedi. Ama Artık Sovyetler dağıldığı için Amerika’nın bunları desteklemeye ihtiyacı yoktu. İşleri bitmişti. Bu yüzden Amerikan düşmanlığı arttı ve Bin Ladin kendini islam aleminin halifesi olarak gördüğü için cihad ilan etti ve herkesle savaşmaya başladı. Amerikanın kendi beslediği it, 9 eylülde sahibini ısırdı. Savaşlarda yenilse de bin çeşit farklı fraksiyonlara bölündü bu yüzden yok edilmesi daha zor hale geldi. Amerika Rusya’ya karşı dinci terör gruplarını desteklemeseydi belki de bugün hiç dinci terör örgütü olmayacaktı. Amerika bu taktiği hala daha ısrarla kullanmaya devam ediyor. YPG gibi Marksist Kürt İşçi Partisi PKK’nın fraksiyonlarını destekleyip kullanmaya devam ediyor. Halbuki PKK’nın ana ideolojisi olan marksizmin Amerika’ya ne çok düşman olan ideoloji olduğunu bilmiyor mu? Elbette biliyor. Ama Amerika sadece günü kurtarmanın derdinde, ayrıca son zamanlarda Amerika’da yükselen sol siyasetin de bunda bir etkisi olabilir. Amerikan devletinde solcular daha çok söz sahibi oldukça, YPG gibi örgütler Amerika tarafından daha çok dost-müttefik olarak görülebilir. Ama bu durumdan en çok zararlı çıkan gelecekte Amerika olacaktır. Çünkü el kaide gibi bunlar da gün gelip amerikaya zarar verebilir.
Dünya’da terör’den en çok zarar gören ülkelerden biri de İngiltere’dir. Çünkü IRA adındaki paramiliter örgüt, İrlanda’nın İngiltere’den özerk bağımsızlığını almak için savaşmıştır. Counter’daki Phoenix ile savaşan Anti-Teröristler ise SAS olan Özel Hava Servisi birimi, 2. Dünya Savaşı zamanında elit bir komando birimiyken, Tıpkı GIGN ve GSG9 gibi 1972 Münih olimpiyat saldırısından sonra bir anti-terörist birimine dönüştürüldü. SAS, özellikle 1980'de Londra'daki İran Büyükelçiliği'ndeki bir terörist saldırısını dramatik bir şekilde durdurmasıyla ün kazandı. Büyükelçilik binasının pencerelerine yaptıkları zipline saldırısı bir resmi tatil günü İngiliz resmi televizyon kanallarında saniye saniyesine canlı yayında yayınladı. Çatışmalar 6 gün sürdü ve 6 days isminde olayın bir filmi yapılmıştır. Özellikle giydikleri sinek gözlerine benzeyen gaz maskeleri, anti-terörizmin bir simgesi haline gelmiş bu sayede counter oyunlarınında en yaygın antileri olmuştur. SAS’ın düşmanlarını etkisiz hale getirmek için 2 taktiği vardır. Rehineleri kurtarmak için ya sessizce, susturuculu silahlarla sinsice sızarlar, yada aşırı gürültülü sersemletici ses ve flaş bombalarıyla düşmanlarını o kadar çok gürültüye boğarlar ki, düşmanlarının algıları bozulur ve direniş gösteremez. (Sas voice Sesler…)
Hem gerçek hayatta hem de counter’da çeşit çeşit Ortadoğulu teröristleri görüyoruz. Aslında oyunda çok daha fazla çeşit Ortadoğulu terörist olacaktı fakat bunlar siyasi algıların ve tepkilerin oluşmaması hem de oyunun yapımını ve yayınlanmasını zorlaştıracağı için sonradan kesildi, fakat hepsinin gerçek hayattaki örgüt ve fraksiyonlardan esinlendiğini görüyoruz. Mesela Elit Crew, Ortadoğulu bir terör örgütü, aslında hem gerçekteki hem de iptal edilen örgütlerin karışımı gibidir. Elit Crew Orta Doğulu köktencilerdir ve dünya hakimiyetine inanıyorlar ama asıl amaçları diğer örgütler gibi ideolojik değil toprak davasıdır. Ortadoğuda kendi hak iddia ettikleri topraklarda kendi imparatorluklarını kurup, dünyaya egemen olmak istiyorlar. Örneğin Elit Crew’in en usta ajanlarından olan Bay Muhlik, tarihte zaten bu topraklarda egemen olan bir kral hanedanın soyundan geliyor. Bir gün tekrar o hanedanı başa getirmek istiyor. Bu yüzden en çok dust gibi haritalarda İsrail’e karşı savaşırlar. CS oyunlarının ilk teröristlerinden biridir, yeşil kazaklı ve gözlüklüdür. Örgüt üyelleri Hava karanlık olsa da gözlüklerini çıkarmaz. Öyle numaralı gözlük falan değil bildiğin artiz gözlüğü. Half-Life 2: Raising The Bar ismindeki sanat kitabında Elit Crew’in ilk tasarım aşamasına ait bir görüntü olan "Pijama Giymiş Arap” tasarımını görüyoruz. Arap terörist konsepti CSGO’nun konsept prototiplerinde de görebiliyoruz. Bunlardan bazıları, Insurgents İsyancıları ve Intifada. Intifada özellikle İsrail’e karşı ayaklanan Filistin Kurtuluş Örgütüyle ilişkili gruplar ve organizasyonlardır. CSGO ilk çıktığında görünen Balkan teröristlerinin yerini de Sabre aldı. Sabreler de zaten Doğu Avrupa Balkanlıdırlar. Balkan teröristleri özellikle Yugoslav Savaşları veya Çeçen Savaşları gibi modern bölgesel çatışmalardan esinlenen tasvirleri Sırp/Hırvat/Roman gibi Slav terörist gruplarını temsil ediyorlar. Afrika boynuzu olarak bilinen bölgede özellikle Somalili korsanlar, kendilerini telsizlerde karasuların meşru sahil güvenlik birimi olduğunu ilan ederek, gelen geçen gemilerden haraç kesiyor. İşledikleri gasp ve cinayetler onların aslında sahil güvenlikçi olmadığını kanıtlıyor. Denizcilik te bir kural vardır, açık sularda başıboş halde bulduğun gemi senin malındır. Teknik olarak içindekileri yok ettiğinde gemi başıboş oluyor ve resmi olarak senin olabiliyor. Korsanlar da bu taktiği kullanarak milyonlarca dolarlık yük gemilerine çöküyor yada kaçırıp fidye istiyor ve bu fidyelere vergi diyor. Dışarıdan görünüşleri Jack Sparrow filmindeki karayip korsanları gibi değil AK47, RPG gibi silahlarla donatılmış beyaz atletli hint fakiri gibidir fakat direk diyalog kurulamadığı için Amerikada bu adamlarla pazarlık yapmanızı sağlayacak aracı şirketler vardır. Fidyeleri de bu paravan şirketlerden toplarlar. Ama şirkettekiler militan gibi değil kravatlı, laptop'lu muhasebeciler. Hatta Amerika’ya hangi gemilere saldırmaları gerektiğini söyleyen, sigortacı köstebekler yerleştirmiştirler. Yani denizcilik kanunundaki açıklık ve eksikliklerden faydalanıyorlar ve bu sayede herhangi bir yaptırım almayan korsanlar yine işlerine durmadan devam ediyorlar. Büyük ülkeler sadece Kenya’da mahkum edilmeleri için Kenya hükümetine para veriyor ama Kenya’da onları yakalamayı ve hapiste tutmayı başarılı olamıyor. Bu korsanlar Somali halkı tarafından da büyük saygı görüyor. Yani öyle dışarıdan görüldüğü üç-beş çapulcu, fakir açlar, önlerinden geçen zengin teknelere saldırıyorlar gibi değiller. Afrika’daki savaş lordları tarafından finanse ediliyorlar. Kendilerini zenginden alıp fakire veren robin hood gibi bir devrimci olarak tanıtırlar. Tarih boyu beyazlar bizi sömürdü, biz hakkımız olanı alıyoruz derler. Ama çaldıkları paralarla kendi halklarına yardım etmek yerine, lüks ve servet içinde, en pahalı arabalara biniyorlar ve bölgenin en güzel kızlarını haremlerine alıyorlar. Yani beyazlar sömürdü biraz da biz sömürelim demişler adeta. Ve işlerini yaparken gözleri öyle kararıyor ki bazıları zırhlı savaş gemilerine saldıracak kadar da delidir.
Profesyoneller, diğer terör gruplarının aksine siyasi ideolojik veya dini gündemleri olmayan, yüksek teknolojili, iyi donanımlı banka soyguncuları ve hırsızlardır. Bilinmeyen ama iyi finanse edilen bir organizasyon tarafından desteklenen profesyoneller, herhangi bir hedefi bir bedel karşılığında vurmaktan çekinmeyecek deneyimli özel paralı askerlerdir. Yani sadece para için savaşırlar, para için öldürürler. Bu yüzden kendilerini bir kiralık katilden çok, iş adamı olarak gördükleri için dış görünüşlerine önem verirler ve şık ve bakımlı klas, kravatlı takım elbiseler, pahalı güneş gözlükleri ve yelekler giyerler. Tıpkı Payday oyunundaki karakterler gibidir. Ama bazıları da palyaço maskesi takar yada kafasına kadın çorabı da geçirirler. Para odaklı çalışan Amerikalı ve Avustralyalı kiralık katiller olduğu için sadece nakit para için öldürürler, soyarlar ve yok ederler, Profesyonellerin, Phoenix gibi liderlerleri bir organizasyon değildir. İşe girip çıkan çok sayıda serbest çalışandırlar. Bir liderleri yoktur, ama bağlantıları vardır, şebeke tipi örgütlenmeyle, sadece kendileri için çalışırlar. Heat, Reservoir Dogs gibi soygun filmlerinden ilham almıştır. İlginç bir şekilde Yakından incelendiğinde, karakterlerin sağ kolundaki bir gömlek düğmesinide Black Mesa logosu olduğunu görüyoruz. Acaba bunun bir anlamı var mıdır bilemiyoruz. Mesela Contractor adında bir Private military company paralı asker birimi de olacaktı bunlar da yine para için savaşan Profesyonellere karşı savaşacaktı. Contractorler ayrıca gemileri de korsanlara karşı savunmak için tutulabiliyor.
Son olarak, Oyunun en eski, ilginç ve önemli terör örgütlerinden biri olan Gerilla Warfare Ortadoğu’da kurulmuş olsa da zamanla, Güney Amerikalı ve Meksikalıların katılımlarıyla uluslararası hale gelmiştir. Bu örgüt acımasızlığıyla ünlüdür ve tek amacı Amerikan karşıtlığıdır. Amerikan yaşam tarzına duydukları tiksintiyle, 1982'de Rock and Roll müzisyenleriyle dolu bir okul otobüsünü, 8 alışveriş merkezi ve 2 futbol stadyumunu bombaladıktan sonra ün kazandı. 1500 ile 2000 arasında silahlı üyesi ve kırsal alanlarda çok daha fazla destekçisi vardır ve Suriye ve Libya’dan mali destek görüyor.
Source Counter’ın haritaları her zaman topluluk tarafından yapılır ve harita yapmak için Hammer editör yazılımı kullanılır. Hammer editörü farklı bir yerden indirmenize de gerek yoktur, oyunun dosyalarında zaten mevcuttur.
CSGO, aslında oyunu yeniden icat etmek için pek bir şey yapmıyor, çünkü daha çok Counter-Strike: Source'a benziyor. Counter-Strike’ın formülünü evrensel olarak tanımlayabiliriz ve 1999'da bir Half-Life modu olarak ilk kez gün ışığına çıktığından beri bu böyledir. Ne kadar güncellemeyle revize edilirse edilsin, ne kadar yenilenirse yenilensin bazı şeyler hep 1999'da onu harika yapan aynı his ile aynı kalacak. Hala aynı adrenalin patlaması. Beceri ve sabır gerektiren ve hata affetmez bir oyun ve bu yüzden oyundan ya nefret etmeye yada sevmeye başlayacaksınız. CSGO bir devrim değil çünkü o devrimi, 1999’daki Half-Life mod yapımcıları yapmıştı. Daha da eskiye gidersek, counter strike’dan öncesi de var.
Half-Life 1’in GoldSRC motoru, Quake’in modifiye edilerek geliştirilmiş haliydi ve Counter Strike’ın yapımcıları, daha Half-Life çıkmadan önce 1997 yılında Quake motoru üzerine Navy Seals modunu yapmışlardı bile. Navy Seals’in tek olayı Quake’in fantastik silahları yerine Mp5, glock, M4 gibi gerçek silahlar getiriyor olmasıydı.
0.7 ile 1.6 arasında pek bir fark yok. Goldsrc kapsamında olduğu için conunzero da hemen hemen aynı görünüyor aslında. İlk çıkan cs versiyonları sadece hl assetleri kulanarak oluşturulmuştu. Haritadaki textureler half-life’a aitti. Sadece silahlar farklıydı. Rehineler bile half-life’daki bilim adamı modellerini kullanıyordu.
Ancak source her şeyi değiştirdi. Csgo ilk çıktığında cssourceden farksızdı ancak zamanla güncellenerek benzersin bir hale geldi. Şimdi ise hl alyx ile soruce 2 ile tanıştık ve cs2 çıktı. Ve artık halflife3e giden yol açılmış oldu.
Counter Strike bu başarısını Half-Life’a borçludur ve bu borcunu Valve artık ödemelidir.